ENERJİLERİN – “E” KAPISI

Merhabalar,

Kız oğlanla buluşmaya karar verir. Bir restoranda buluşulur ve bir saatten fazla sohbet edilir ama sonunda ‘’üzgünüm, hiçbir elektrik alamadım senden, bu iş olmaz” der kız.

Bir iş görüşmesi için taraflar bir araya gelir. İki taraf da kendisini tanımlayıp vizyonunu açıklar. Bir taraf değerlendirme yapıp kendilerine döneceklerini beyan eder. Bir kaç gün sonra “yıldızımız uymadı, sanırım birlikte çalışamayacağız’’ açıklaması yapılır.

Bir iş görüşmesine girilir. Görüşmeye gelen müthiş donanımlı ve tam da bu iş için aranan kişidir. Kendisini de son derece güzel anlatır ve çok olumlu gibi görünen bir görüşme gerçekleşir. Ama o kişi tercih edilmez ve açıklaması ‘’tuhaf bir şey hissettim, enerjisi çok negatifti’’ olur.

Elektrik alamamak, yıldızların tutmaması ve enerjilerin uymaması…

Evde yemek yapıyorsun ya da televizyon seyrediyorsun, bir an aklına bir tanıdığın düşüyor. Onunla ilgili düşünmeye başlıyorsun, “Patt!” telefon çalıyor o kişi seni arıyor.

Yürüyorsun yolda son hızla, bir yerlere yetişeceksin ama karşıdan gelen bir tanıdık seni durduruyor. Uzun zaman olmuş görüşmeyeli ve diyor ki: ‘’Yahu iki gün önce seni konuştuk eşimle, bu ne güzel bir tesadüf!” Gerçekten bu olaylar tesadüf mü?

Bütün bu olup bitenleri ve bu kavramları nasıl açıklamak gerekiyor kendimize? Bu hissiyatlar nasıl oluşuyor ve neden böyle hissediyor olabiliriz?

Farkındasınız ki içimizdeki kalpten gelen o ulvi ses bunları bize hissettiriyor ve yaşatıyor.

Biz böyle düşünürken bilim bu konuyu nasıl açıklıyor acaba bir bakalım…

Bize okulda öğretilen şey ‘’maddenin yapı taşı atomdur” cümlesiydi hatırlayanlar bilir. Evet bu doğru ama bilim bununla yetinir mi, yetinmez. Madde atomdan oluşur, peki atom neden oluşur? Cevapları duyar gibiyim; nötronlar, protonlar ve çekirdek… Peki, çekirdeğin içinde ne var? İnsanları çok şaşırtan bir cevap geldi. ‘’Kuark’’ adı verilen enerjiler var. Bu enerjiler sürekli titreşim halinde belirli frekansta sinyaller yayıyor.

Kuantum fizikçileri evrendeki her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu, birbirini etkilediğini ve evrendeki her şeyin enerjiden oluştuğunu kanıtladı. Bir atomun altındaki parçacıklar incelendiğinde, uçsuz bucaksız saf enerjiden oluştuğu anlaşıldı. Evrendeki tüm parçalar, birbiriyle etkileşim halinde ve adeta görünmez iplerle birbirlerine bağlı. Aklımıza gelebilecek en küçük zerreden en büyük küreye kadar her şey iç içe geçmiş durumda. Yerdeki topraktan gökteki yıldızlara, karıncadan ağaçtaki yapraklara kadar hepimiz büyük ve aynı enerji alanının içindeyiz. Değil insanın insandan farkı, hayvanlardan bitkilerden bile farkımız yok aslında özde. Hepimiz büyük bir enerji okyanusunda yüzüyor, evrensel enerjiyle besleniyoruz.

Bu durumda insanların birbirini çekmesi ya da itmesi nasıl oluyor peki? Sadece insanlar arası da değil bu etkileşim, bir mekân da itici gelebilir. Girdiğimiz bir yerde ‘’nefes alamıyorum, burası çok sıkıcı” dediğimiz olmaz mı? Eve alacağımız her hangi bir aksesuarı ‘’bunu çok sevdim’’ deyip almaz mıyız? Düşünün şöyle sakin sakin, daha neler gelecek aklınıza… Bilim adamlarının evrenle ilgili açıkladığı “Benzer benzeri çeker” çekim yasasından bahsediyorum.

Üstelik bir de spiritüel gelişimcilerin bahsettiği “Kundalini” denilen vücuttaki yaşam enerjisi ve çakralar meselesi var. Çakralar huni şeklinde olup, evrendeki sonsuz enerjiyi emerek, bedenimize yansıtıyor. Hepimiz temelde kuyruk sokumundan kafanın tepesine kadar 7 adet enerji merkezine sahibiz. Çakralar gözle görülmeyen güçlü enerji alanlarıdır. Çakralardan biri ya da birkaç tanesi tıkanmış veya dönüşü yavaşlamışsa, yaşam enerjimizin çakralarımızda tam olarak dolaşamadığını söyleyebiliriz. Bunun sonucunda hastalık ve yaşlılık ortaya çıkar. Bunu daha sonra konuşuruz.

Düşüncelerimizle evrene sürekli mesajlar göndeririz. Bu düşüncelerin belirli frekansları vardır, bu frekanslar gidip, kendine en çok benzeyen frekansla örtüşür. Bu şekilde bilincimizde ne tür düşünceler ve inançlar varsa, bu inançlara uygun deneyimleri hayatımıza çekeriz. İnanılan ve düşünülen şeyden kopulmadığı sürece, o şeyin gerçekleşme ihtimalini arttırırız. İster pozitif, ister negatif düşünce olsun odaklandığımız süre içinde bize yaklaşır. Gerçek böyleyken düşündüklerimize ve aklımızdan geçenlere çok dikkat etmemiz gerektiğinin farkına varabildik mi acaba? Bu düşünce tarzımızın auramızı (enerji alanımızı) belirlediğini fark ettik mi acaba?

Bir gün işten ayrılacağımı söyledim arkadaşım Nurhayat’a. ‘’İş buldun mu?’’ dedi. “Hayır görüşme yapmadım kimseyle, ben hemen çalışmak istersem iş hazır benim için’’ dedim. Biraz dinlenmek istediğimden bahsettim. Çok yadırgamıştı ve ‘’ben böyle düşünemem ‘’ demişti. Çalışmadığım süreçteki yaşantımda da sanki işim varmış gibi hiç ekonomi yapmadan devam ettim arkadaşımın şaşkın bakışları altında. Aynen inandığım gibi, çalışmaya karar verdiğimde yaptığım o görüşmelerden bir tanesine karar verip çalışmaya yeniden başladım. İnsan düşündüğüdür…

Kendinizi kötü hissediyorsanız ve “kendimi kötü hissediyorum” düşünce frekansı yayacağınızdan, ruhunuz kötü bir hale bürünür. Eğer sürekli yakınıyorsanız, yakındığınız şeyi kendinize çekersiniz, hatta “korktuğum başıma geldi” dersiniz. Olaylara karşı olumlu bir bakış açınız varsa, olumlu olaylar, ya da durumları kendinize çekersiniz ve onlar hayatınıza girer. Ancak kalp yoluyla gerçekten o titreşimleri yayarak…

Önce farkındalık yaratarak, boş ve anlamsız düşüncelerden uzaklaşıp, daha berrak düşünceler oluşturmayı, hayatınızı mükemmele taşımayı hedefleyebilirsiniz. Yani sınırlayıcı, kısıtlayıcı düşünce kalıplarını fark ederek, onları hayatınızdan çıkarıp, yerine güçlendirici, yapıcı inançlarınızı yerleştirip, hayatınızı, bu inançlarınız doğrultusunda şekillendirip, mutluluğu, bereketi ve sevgiyi yaşamınıza katabilirsiniz.

“Aklıma gelen, başıma geldi” dediğinizde, öyle bir kalpten düşünmüş olun ki bunu, başınıza gelen şey, tam da düşündüğünüz şey olsun. “İşte bunu istiyordum ve çok şükür oldu” diyebileceğiniz kadar mutlu olun ve harikalar yaratın.

Şu bir gerçek ki, kendimizi iyi hissetmemiz için hiçbir sebebe ihtiyacımız yok. Hayattaysak, nefes alabiliyorsak, minnettar olmalı ve kendimizi iyi hissetmeliyiz.

Hayatında herhangi bir zorlukla karşılaşan insanlar “dünyanın yükünü omuzlarımda hissediyorum” derler. Bu bizim oluşturduğumuz bir düşünce biçimidir. Sonucu çözümsüzlüktür. Bu düşünce kalıbı eğer bize aitse o halde kurtulmak da yine bizim elimizde. Ne yapmak gerekir? Dünyayı omuzlarımızdan indirip yere bırakarak başlayabiliriz.

Sevgiyle kalın.

ÖZ’de kalın…