HAK – “H” KAPISI

Merhabalar,

Asli koordinatlarını kaybetti insan…

Yeni değil bu kaybediş, uzun zamandan beri süregelen ve çok hızlı ilerleyen bir süreç. Ondan sebep her şeye sahip olsa da insan, yine de mutlu değil.

Yeryüzüne, dünyaya gelen her insanın ve her canlının birinci hakkıdır yaşamak. Bunun da günümüz dünyasında fiziksel ve biyolojik gerekliliği yemek, içmek, giyinmek ve barınmaktır. Bu haklar, her canlıya kendi türüne göre verilmiştir yaradan tarafından. Öyleyse insanoğlu neden dünyanın efendisi olmaya çalışıyor ki diye düşünmekten alamıyorsun kendini…

Olaya dinsel açıdan bakarsak; ‘’O, biri diğeriyle tam bir uyum içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman’ın yaratmasında hiçbir çelişki ve uyumsuzluk göremezsin. İşte gözünü çevirip gezdir. Herhangi bir bozukluk ve çarpıklık görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir. O göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak (uyumsuzluk bulamamaktan) sana dönecektir. (Mülk suresi,3-4)’’

Olaya bilimsel açıdan bakarsak; Evrenin kendi içinde bir düzeni dengesi vardır. Güneş ve ay belli bir düzen içinde hareket eder. Dünyanın her bölgesinde, o bölgenin iklimine, toprak yapısına göre akarsular, göller, denizler, dağlar, ovalar, vadiler, karada ve denizlerde binlerce canlı, çeşit çeşit meyveler sebzeler doğaya eşsiz bir güzellik katar ve denge unsuru oluşturur.

Bütün bunlar bir anlam ve amaçtan yoksun mudur?

Din kitaplarındaki kadim bilgiler insanoğlunun “kul” olarak yaratıldığını söyler “köle” olarak değil. Özgür iradesini kullanarak yaşamını özgür iradesiyleve her şeyin farkında olup aklını kullanarak sürdüren insana kul, özgür iradesini kullanamayan insana ise köle denir.

Bu ikisinin farkına varmış olan insansaYaradan’ın vermiş olduğu aklı kullanmayı başarmış, yani uyanmış insandır. Uyanmış insan, diğer bütün canlılar gibi insanında bu gezegende bir organizma olduğunun farkındadır artık. Dünya gezegeninden bir an önce silkelenmemesi için bu gezegenin de canlı bir hücre olarak var edildiğinin bilincindedir.

Hangi formda, hangi bedende olursa olsun, içinde bir can varsa, bilinç taşıyorsa dokunduğunda sana tepki veriyorsa, bir organizma olarak bile varoluş çabası içindeyse o candır. Yaradan’ın bir parçasıdır. Ona yapacağın her kötülük Yaradan’a yaptığındır. Bilmeliyiz ki, denge ve uyum bozulduğu için yaşanıyor içinde bulunduğumuz bu olumsuzluklar.

Örneğin insanlığa lazım olan elektriği bilim güneş ve rüzgârdan sağlama imkânı vermişken bizler doğaya ve yaşayan canlılara hayat veren suyu elektrik üretmekte kullanmaya çalışıyorsak hala, denge bozulmaz mı? Sıcak tutacak kıyafetlere zaten sahipken kürk giymek için bir canın son bulmasına vesile olmak hak mıdır? Benzeri milyon tane örneklendirme yapmamız mümkün. Tercihlerimiz yaşamı sürdürebilmek üzerine olmalıdır. Hak yolu ile hakkın olan yol aynı düzlemde paralel değil midir düşünelim…

Hz. VeyselKaranı der ki;” Yumuşak yol dile ki perde değil kapı açılsın. Perde sadece seyrini verir, kapı eşiğini ayağına serer.” Kalbimizi açalım ve gönül gözümüz uyumlansın evrenle.

Kendilerine “Üst akıl” diyen bir takım güç odakları(dünyayı yönetenler), yaratıcısına ya da evrendeki akışa meydan okuyup rol kapmanın derdine düşmüşler.Yarattıkları algı operasyonlarıyla ciddi anlamda başarılı da oluyorlar.(Ancak işleyişi bozarak elbette) Sanki ölümsüzlüğü bulmuşlar ve dünyanın sonu hiç gelmeyecekmiş gibi davranıyorlar. Zira bunun mümkün olmadığı ortadadır. Çünkü öyle olsa Mars’ta ya da diğer gezegenlerde koloni kurmak için kollar sıvanmazdı. Zihinlerle oynayıp, sözde dünyayı yeniden yaratıyorlar daha üst bir akıl olduğunu unutmuşçasına… Bu kişilere evrenin işleyişiyle ilgili muhteşemliği ‘’Kuşatma Altında’’ isimli belgeselde termitve doryluskarıncaları anlatmaktadır aslında.

Varoluşu anlayabilir olmak lazım. Bunun içinde gelişmemiz gerekiyor. Gelişmekten kastım, zenginleşmek veya ünlenmek değil. Gelişim zihnimizle ilgili olmalı, dolayısıyla yaradılışımızla özümüzle ilgili olmalı. Çünkü yaradılışımızı anladıkça zihnimizle oynayarak bizi koordinatlarımızdan uzaklaştırmaya çalışanlara karşı güçlenmiş olacağız. Dünya tekrar dengesini kazanacak. Kalbimizin hissettiği duygular zihnimizle senkronize olmaya başlayacak.

Dünyada birlikte yaşarken barışı ve sevgiyi yayarakhareket ediyor olacağız. Uyanmış ve farkındalığı artmış zihinlerle ilim tam anlamıyla anlaşılmaya başlanacak ve bu doğrultuda bilim de tamamen (bir takım insanlara değil) insanlığa hizmet ediyor olacak. Uyanmış zihinlerde tek soru olacak. ‘’Yaşama sahip çıkıyor muyum?’’Bu yaşamın kime ait olduğunun hiçbir önemi yok, aynı dili konuşuyor olmamızın bir önemi yok, aynı dine inanıyor olmamız önemli değil, hatta aynı formda olmamızda önemli değil,“BİR” olma bilincinin farkında olduktansonra…

Dünyanın, aklıyla kalbini birlikte kullanan insanlara ihtiyacı var. Zaten sınırlı olan ömrümüzü varoluş nedenimiz doğrultusunda tamamlamak asıl hedefimiz olmalı.“Öz” dediğimiz esas koordinatlarımızı bulup yolumuza öyle devam edebiliriz bu evrende.Bu da nefsimizi terbiyeyle ve hırslarımızı terk ederek vicdanlı olmamızdan geçer. Yaşam amacımız yaşama hizmet etmeli hatta sadece bu olmalı…

İster inanalım ister inanmayalım varoluşu yaratan bir şey varsa; ona tam olarak uyumlu bir şekilde yaşamak varken neden onun yarattıklarıyla savaş içinde olalım ki?

ÖZ’de kalın…

Sevgiyle kalın.