Yukarı Çık

İÇİMİZDEKİ KAPILAR

Hızlı adımlarla yürüdüğümüz güzel bir orman yolunda, çok şeyi görebilmemiz münkün mü sizce? Güzel bir orman yolunda yürüdüm diyebilmek için; bir çok ağaca dokunmuş, yerdeki ot çeşitliliğini farketmiş, içerden gelen kuş seslerini duymuş olmak ve her adımda o miss gibi oksijeni içimize çekmiş olmamız gerekir. Yani; bedenen, zihnen ve ruhen orayı yaşamış olmamız lazım. Yaşamda da ne yaparsak yapalım, kaç basamak tırmanmış olursak olalım, maddi-manevi çok şey katmış gibi olsak da hayatımıza, bu kazanımlar çok hızlı dolayısıyla içselleştirilmeden olmuşsa, bize sadece misafirdirler. Şimdi neden arka arkaya kayıplar yaşadığımızı bir de bu pencereden değerlendirelim. Tekrar kazanmak istediğimiz o kişide, o işte, o eşyada farketmemiz gereken neler var? Onlara giden yolda neleri gözden kaçırdık? Neleri, kimleri ihmal ettik? Nelerimiz eksik, nelerimiz fazla ki uyumsuzluk oluştu?

Havva Ateş

Şarap nasıl yapılır bilir misiniz? Tek tek dalından toplanıp temizlenen üzümler iyice eziliyor. Ezilen üzümler bir fıçıya doldurulup çürümeleri bekleniyor. İlk başta çürüme yoğun bir koku yayıyor. Üzerinde sinekler, içinde bakteriler kaynıyor. Ancak, belli bir süre sonra bu çürüme fermantasyon sürecinin etkisinde durmaya başlıyor ve günü dolduğunda kendiliğinden berrak bir şaraba dönüşüyor. Ezoterik simgeciliğin gösterdiği üzere, insanın ruhsal gelişimi de bir asma ağacının meyvesinin gelişimini takip ediyor. Öncelikle bir fıçıda birikir gibi deneyim ve olgunluk olarak birikeceğiz. Sonra acılarla ezileceğiz, ardından çürümeye başlayacağız (ölmeden ölmek). Çürürken, gereksiz kısımlarımız şarabın posası gibi atılacak yani arınacağız. Çürümenin bittiği noktada berraklaşmaya, netleşmeye başlayacağız. Artık üzüm değil de bir şarap, bir iksir olacağız. Şaraba yıllar değer katarken, insan ruhunu bu mayalanma sürecinde ve sonrasında sabrı güzelleştirecektir. Şu an bu aşamaların hangisinde bulunmaktaysan, artık biliyorsun ki olmakta olan senin ruhsal gelişimine hizmet etmekte. Yapman gereken ise; sabretmek ve olanı anlamaya çalışmak can parçam.

Havva Ateş

"Bu neden benim başıma sürekli geliyor?" diyorsan, bir şaman öğretisi şöyle der; "Ders, sen öğrenene kadar devam eder..." Yaşanılan her olay bir deneyim, bir kazanım amacı güder. Bazen sadece aracı kılınırız, karşımızın deneyimidir yaşanılan. Bazen de bizzati bizim tekamülümüze hizmettir yaşanan. Ya bizden yansıtır karşıya, ya karşıdan yansıtır bize... Bunların çözümlemesini doğru yaptığımızda da öğrenme tamamlanmış olur, tekrara düşmeyiz. Aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamak istemiyorsan birlikte de çözümlemesini yapabiliriz.

Havva Ateş

Bir sivil toplum örgütü, 1998 yılında 13 kasımı "dünya iyilik günü " ilan etmiş. Dil, din, ırk, renk, politika, cinsiyet ve form ayrımı gözetmeksizin SEVGI'de birleşmemizi amaç edinmiş, ne hoş. İnsan, mayasında zaten varolan değerleri yaşamak ve yaşatmakta neden zorlanıyor olabilir? Biz mi bunların farkında değiliz, yoksa birilerinin üzerimizde özel çalışması mıdır? Mekanikleştirilmeye, özünden uzaklaştırılmaya çalışılan insanın sadece madde dünyasıyla yaşayıp "mânâ " dünyasından koparılmasının ruhu hastalandırdığı bir sistemde amaç, kendimizle ve birbirimizle bağlarımızın koparılmasıdır sanırım. Oysa, görünmez ince bağlarla bağlıyız birbirimize ve kainattaki her şeye. Sahip olduğumuz dünyevi hiç bir şeyin, bizleri evlere mahkûm etmekten kurtaramadığı 2 yıl önce başlayan süreci ne de çabuk unuttuğumuzu düşünelim mi bugün? İyilik de kuvvetli bir bulaşıcıdır, evrene yayalım💓💓💓

Havva Ateş

Ona dönük taraftan sıcacık vurur, hatta hafif hafif terletir. Diğer tarafta fırtınalar eser, üşürsünüz. Üzerinizi hafifletme isteği uyandırır. Aman dikkat, sonbaharın bu son günlerinde zatürre bile olabilirsiniz. İnsanın; yüze güleni, arkadan konuşanı gibidir. İnsan; öncellikle de kendine karşı, neden samimi ve açık olamaz? Şayet böyleysen lütfen otur ve düşünmeye başla. Kıskançlık, kendine karşı güvensizlik, çıkarına ters düşmemek yani bencillik ve yaşamsal korkularla dolu duygulara sahipsin demek. Anlaşılmayacağını sandığımız bu tavırlar, başlarda çok fayda sağlıyor gibi görünse de, sonrasında fatura ödenemeyecek kadar ağır çıkıyor. Bu tarz tutumlar; kendi muhteşem gerçekliğimizi anlayamamaktan, tam olarak kendimizi keşfedememiş, tekamülümüzü çözümleyemiyor olmamızdan kaynaklanıyor. Yolculuğun kendine olsun...👇

Havva Ateş

Neler oluyor (olmakta) dünyada? Nasıl bir dünya istediğimizi hayal edelim mi? Evet,şimdi lütfen. Vakti olmayan ya da ortam olarak müsait olmayanlarımıza da ilk fırsatta bunu yapmalarını öneririm, kendi iyilikleri için. Bu hayali, ülkeye ve aileye kadar da indirgeyin lütfen. Hem fiziken, hem zihnen ve hem de ruhen varolduğumuz için, 3 halimizle de, dünyayla etkileşim halindeyiz. Fiziki olarak milyon tane örnekten iki tane meselâ; 4-5 sokak öteye yürümek yerine araçla gidip, egzoz salınımına sebep olmak gibi. Altı üstü bir tişört dediğimiz ve önemsemediğimiz o tişörtün üretimi için harcanan 2700 lt su kaybı gibi. Zihnen; aklımızdan geçirdiğimiz, cümleye döktüğümüz insanlar veya olaylarla ilgili sayısız olumsuz düşüncelerimiz gibi. Ruhen; "ruhsal sağlık“ kavramı bizim „iç dünyamızla“ yani hem nasıl düşünüp hissettiğimizle hem de nasıl davrandığımızla ilgilidir. Atalarımızdan taşıdığımız ve farkında olmadığımız, hayatımızı olumsuz etkileyen bağlardan tutunda, sonradan ruhumuza eklenen onca çentikler gibi. Kisaca; düşüncelerimiz konuşmalarımıza, konuşmalarımız hareketlerimize, hareketlerimiz de kaderimize dönüşüyor. Dünya da bize, bizde olanı yansıtıyor. Şimdi bir daha düşünelim; kendimiz için neler YAPIYORUZ veya neler YAPMIYORUZ acaba? Kendimizi şifalandıralım, dünya güzelleşsin...👇👇👇

Havva Ateş

TAHAMMÜLÜMÜZ NEYE NE KADAR...? İnsanlara ve yarattıkları durumlara tahammül edebilme hali, bizim hoşgörü sınırlarımızın genişliğinden çok, ne denli kayıtsız kalabildiğimizle de ilgilidir. Bazı insanların en basit bir davranışına veya sözüne, hatta aynı ortamda oluşuna bile tahammül edemediği zamanları olur insanın. Bu negatif atmosferi oluşturan, acaba gerçekte hangi taraf? Yansıyan mıyız, yansıtan mı? Çoklarımızın; olmazsa olmazları, aslaları, mümkün değilleri vardır. Tekamülümüzde tam da buralardan sınava tabì tutuluruz. Oralı değilmiş gibi yapsakta , idare ediyormuş gibi görünsek de, içimiz içimizi kemirir. Her geçen gün, o durum büyüyerek kartopuna dönüşür. Bu tarz kalıplara, acaba neden ihtiyaç duyuyor olabiliriz? Tahammül alanımızı bu tarz kalıplarla ya da benzer şartlamalarla birlikte başka neler daraltıyor olabilir? Bunların neler olduğunu farkedebiliriz. Sonra da çözümlemesini yaparak esneklik kazanıp, kırılmadan ve kırmadan yaşamı keyifli hale getirebiliriz.👇👇👇

Havva Ateş

Keşke, parmağımızı şıklatıp da değiştirebilme yeteneğimiz olsaydı. Arabamızın rot-balans ayarını bir sefer yaptırmamız nasıl ki yetmiyorsa, ya da evimizi bir sefer temizlemiş olmamız nasıl ki aylarca yeterli gelmiyorsa, frekans ayarlarını sabitlemekte, tekamülümüz açısından mümkün değil. Çünkü; yaşam sürecimiz, içersinde güzelliklerle beraber bir sürü de negatif hali barındırıyor. Yaşadığımız olaylar, duyduğumuz haberler, yarınlara dair yazılan çizilen onca komplo teorileri bizleri etkiliyor. Kuantum mekanizmasıyla da dünyaya yayılıyor ve çözümlemediğimiz için de bumerang gibi bize geri dönüyor. Ancak; bu negatif etkileşimleri, frekansımızı uzun zaman dilimlerinde negatifte tutmadan, hayatımızı hem bize hem de sevdiklerimize yaşanmaz kılmadan uğurlamamız mümkün. Varolan ve farketmemiz gereken yöntem ve çözümler, kişinin hayatı algılayışı ve dillendirme-uygulama şeklinin tespitiyle kişiyi sonuca, FREKANSINI yükseltmeye götürüyor. Hayatından ve gidişatından memnun değilsen ve değişsin istiyorsan, kendi başına da sonuca gidemiyorsan, bizler bu sürece eşlik edebiliriz can parçam.

Havva Ateş

Romeo 'gözler ruhun penceresidir' diye mırıldanır ve Jüliet'in gözünün önüne düşen saç tutamını kulaklarının arkasına yerleştirir. Öncelikle, romantik bir kavrammış gibi algılansa da felsefeci Cicero'da zamanında 'yüz, zihnin bir fotoğrafıdır, gözler ise onun yorumlayıcısı' demiştir. Pandemi sürecinde hepimiz maske takıyoruz. Ağız ve burnumuzu kapatan maske geriye sadece gözlerimizi bırakıyor. Dolayısıyla gözlere odaklanır olduk ve bu bir yönüyle çok iyi bir şey, birbirimizi anlamak adına. Haliyle empati denilen kavram da devreye giriyor. Kısa bir an için bile olsa, karşımızdakinin gözlerinden yansıyan duygularını hissedebilmek, bizim ruhumuzun gelişimi için de önemli rol oynuyor. Umut dolu-umudunu yitirmiş, mutluluk saçan-mutluluğu sönmüş, meraklı-merakını yitirmiş, hüzünlü-neşeli, endişeli-güven dolu, gibi gibi onca duyguyu görmek ve hissedebilmek, aynı zamanda karşılıklı etkileşim demek oluyor. Bu durumda; çevremizin pozitif enerjilerle çevrilmesi, güzel duygularla dolup taşması için de, ruhumuzdaki güzelliklerin ortaya çıkmasına ve karşıya onun yansımasına özen göstermemiz gerekir. RUH-ZİHİN-BEDEN, (en azından bu boyutta) ayrılmaz bir bütün olduğuna göre, ruhumuzla olan bağımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu bütünlüğü sağlamanın mümkün olduğunu biliyor musunuz?

Havva Ateş

Yaşam artık farklı akıyor ve her şey hız kazandı adeta, farkındasınız. Olması gerekenleri deneyimlemek için, olmaması gerekenleri yaşamaya başladık son zamanlarda. "Neler oluyor, dünya nereye gidiyor?" sorusunu dillendiriyor çoklarımız. Bu sorulara belki de gerek kalmayacaktı, "ben kimim, ve neden buradayım?" sorularını sorsaydık kendimize her fırsatta. Bu gidişatı biz insanlar sağladık. Burayı sadece madde dünyası haline getirip; konfora, lükse birinci derece de önem verdik ve veriyoruz. Insanoğlu atalete düşünce; ruhsal sistem, yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz ağır bedelli olayları yaşatmaya başladı bizlere. Insanın gelişmesi, bilinç seviyesinin yükselmesi için, dünya okulu bir tatbikat alanıdır oysa. Sadece keyif alanı, eğlence alanı olarak algılamak, bedeli ağır olaylara davetiye çıkarıyor yaşadıklarımız üzere. Büyürken, bilgilenip farkındalığımız artarken keyif alıp eğlenmeliyiz oysa. Gelin misali; hem ağlarım, hem de giderim gibi. Farkına varalım ki; ruhsal uyanış, vicdanı uyanış ne denli hızlı olursa, yaşayacağımız olayların şiddeti o kadar azalır. Yani, bize bağlı her şey. SEN KİMSİN ve NİÇİN BURADASIN?

Havva Ateş

Güç dediğiniz saçmalıklar adına, türlü entrikalar yarattınız. Savaşlar, hastalıklar, yetmedi bireysel cinayetler, haksızlıklar, tecavüzler. Akabinde, binbir çeşit korku komploları ürettiniz. Üretenlerin ekmeğine yağ sürdünüz. Günlük çıkarlarınız uğruna, geleceğinizi hiçe sayarak. Ölümsüzmüşsünüz gibi ... Oysa; sadece SEVGİ ile kurulmuştu yaşam öyküsü. Bütün farklılıklar hoşgörü mayasıyla mayalanıp sevgiyle örülmeliydi çözgü. Kendinizi dünyanın efendisi sandınız ve her şeyi kontrol edebileceğinizi düşündünüz. İçinizde SEVGİ yerine öfkeyi, nefreti büyüttünüz. BEN dediniz, BİZ demek yerine. Dünya; içindeki her türlü canlıyla BIR'di oysa, her türlü farklılıklarıyla, Ilahi plan gereği. Nefretiniz ATEŞ olarak, öfkeniz SU olarak yansıyor şuan sizlere. Çünkü hafife aldınız bizi, yok saydınız, yoketmek istediniz. Biz de; "bendimizi çiğner aşarız "diyoruz siz insanlara. Sizler; iklim değişikliği deyin, ileri medeniyet deyin, teknolojik gelişim deyin, türlü bahaneler bulup kandırın kendinizi. Gelişim dediğiniz icatlarınızla, dünyamıza verdiğiniz zararları farketmeyin. Oysa, tek yapmanız gereken basit bir eylem. İçinizde zaten varolan SEVGIYI ortaya çıkarıp, çoğaltıp yaymak, yaşam damarlarınızdan tüm evrene. Birlikte, sıradan yaşamın sırrına ermek sadece. Sınavınız SEVGİ üzerinedir farkedin, çok daha geç olmadan. Dünyamızı, dolaysıyla hepimizi sadece SEVGİ kurtaracak, karar sizin...

Havva Ateş

☂️"Neden buradayım ve ben kimim?" sorusuna cevap arayışın başlamamışsa,

☂️Başarı eşittir para moddosuyla, paranın sendeki yeri yaşamını sürdürmek için aracı olmaktan çıkıp amaç haline gelmişse,

☂️Sana ait olmayan her hangi bir şeyi, sırf istiyorsun diye alma hakkını kendinde görebiliyorsan,

☂️Senin dünyayı algılayışının tersi olan hiç bir fikre ve yaşama sıcak bakamıyorsan,

☂️Sevgini, sadece sahip olduklarınla sınırlandırıyorsan,

✔BENİM kavramıyla varoluyorsan yaşamda,

☂️BİR ve TEK olduğumuz bilincine doğru çeviremediysen yolculuğunu,

☂️Bütün bunlar üzerinde hiç düşünmüyorsan üstelik, Seni mutlu etmeyecek döngülerle, devam edecektir yaşamın. İstersen, bu döngüleri mutlu olabileğin yöne dönüştürmek mümkün...

Havva Ateş

Sistemin istediği ve günümüz metropol yaşamının getirisi, öz farkındalığını kaybetmiş toplumlar yaratmaktır. Böylelikle; hem kendi istedikleri projeler hayata geçirilir hem de tek tip insanları yönetmek hayli kolaylaşır. Şimdi durup bir düşünelim... Zaman algısı ne kadar da hızlandı değil mi ? Bir bakıyoruz hafta başı, hooop hafta sonu geldi bile. Bir şey düşünmeye çalışıyoruz, onun dışında onlarca şey geçiyor aklımızdan, esas konu asılı kalıyor. Yapmayı düşündüğümüz onca şey var, hepsi darmadağınık ve bir türlü herhangi birinden başlangıç yapamıyoruz. Dağınık bilinçle konuştuğumuz için mevzudan uzaklaşıyoruz. Laf kalabalığı oluşturduğumuzdan hem karşı taraf hem de kendimiz yoruluyoruz. Kontrolsüzce hareket ediyoruz. Enerjimizi heba ettiğimiz için günün sonunda bedenimiz yoruluyor. Çoğunlukla farkında olmadan yiyoruz, ne yediğimizi dahi anlamadan karnı tıka basa doldurduğumuzdan (doyurmak demiyorum) obeziteye ve sağlık sorunları yaşayacağımız tarafa doğru sürükleniyoruz. Yapacağımız basit çalışmalarla, öz farkındalığımızı ortaya çıkarabilmemiz ve en karmaşık durumları bile kontrol edebilmemiz mümkün...

Havva Ateş

Sahibim dediğin en kıymetlilerini kaybedersin, maddi veya manevi. Bunun adı bazen ölüm olur, bazense bir bitiş. Senden giden bitiş gibi görünse de, başka birinde ya da başka bir yerde başlangıçtır. Tıpkı senin gelişin gibi, sana gelen gibi. Paylaşımlarınızda neler kattınız hayatlarınıza, karşılaşmanızdaki keramet neydi onun sırrına ermeye bakın. Herkes tamamlayınca görevini, yeni görev alanlarına doğru açılır kapılar. Hayat bir döngüdür çünkü. Şayet; takılıp kalırsan kişide ya da mevzuda, içsel olarak koparamazsan bağlarını, hem kendinin hem de onun tekâmülünü engellemiş, geciktirmiş olursun. Dolayısıyla, yeni yaşamına da başlangıç yapamazsın. O nedenle; özgür kılmak gerek, hem kalanı, hem de gideni. Mevzulara ve kişilere bunca zaman takılıp kalman, içsel bağını koparamaman seninle ilgili olabilir. İçinde bunları tutan hangi zihinsel kalıplara sahipsin acaba? Kendini, bütün bunlardan özgürleştirmek istemez misin?

Havva Ateş

✔Vücudun sürekli uyuma isteği yaratıyorsa,

✔Hiç ihtiyacın yokken bile, bir şeyler alma dürtüsü oluşuyorsa,

✔Nerede sıkıntı ve problem var, pat diye o ortamlara düşüveriyorsan,

✔Hiç de konuşmak istemediğin konulara sürekli denk geliyorsan,

✔Karşılaşmak istemediğin insanlarla olur olmaz yerlerde karşılaşıyorsan,

✔Duymak istemediğin şeyleri, bir şekilde duymak zorunda kalıyorsan,

✔Asla dediğin şeyleri yapmak zorunda kalıyorsan, Yani; istemediğin otlar burnunun dibinde bitiyorsa, anla ki frekanslar karışmış ve parazitler var. Doğru frekansa geçinceye kadar da bu durumlar böyle devam edecek ve seni içine çekecektir. Doğru frekans ayarlarına nasıl geçiş yapacağını biliyor musun peki?

Havva Ateş

Su; kendine ait hissetmediği, üzerindeki ve içindeki her şeyi dışarı atar. Şayet bir akış yolu bulamazsa, özüne uymayan o maddeler, suyun kokuşmasına ve tadının bozulmasına vesile olur. İnsanın da %70'i su olduğundan mayasına uymayan hiç bir şeyi uzun vadeli barındıramaz. Ya birileri, ya da vicdanı damarına basar ve dökülür her şey ortaya. Şuan gündemde olan bir şahsın, yaşadıklarını ve yaşattıklarını ortaya dökmesi gibi. Hiç bir şey gizli kalamaz, vaktini bekler. Çünkü yaradılış, gizemi ve sırları çözmek üzerine kurgulanmıştır. O nelenledir ki kuranın ilk emri, OKU! dur. Yaşamı, tabiatı, insanı ve olayları çözümlemeyi, yaradılıştaki gizemi bulmayı ve sırrına ermeyi işaret eder. İçine içine susmamalı insan, konuşması gerektiği yerde konuşmalı. Mayasına uymayan, vicdanının onaylamadığı hiç bir halin içine girmemeli. İçine kurt düşürüp, içten içten kendisini kemirmesine ve hasta etmesine müsade etmemeli. İçi huzur dolu, vicdanı rahat ve güzel insan olmanın keyfini sürdürüyor musun? Muhteşemsin... Tam tersi halleri mi yaşıyorsun? Demek ki, özüne ait olmayan şeyleri barındırıyorsun kendinde. Kendini arındırıp, sen de muhteşem olmak istemez misin?

Havva Ateş

Buraya insan olmaya geldik. Bizim gibi ya da bizden farklı diğer bütün canlılarla birlikte güzel ve anlamlı bir yaşam sürdürmeye geldik. Diğerlerinden ne kadar üstün olduğumuzu ispatlamak için değil, yaşadığımız bu süreçte anlaşıldığı gibi. Zayıf yanlarımızı güçlendirip, güçlü yanlarımızla ortak yaşama katkı sunmaya geldik. Dolayısıyla bizlerin zayıf yanlarımızı bilenlerin( kabalın) oyunlarını farketmemiz gerekiyor. Şucu bucu, o dinden bu dinden, o millet bu millet gibi binlerce ayrıştırıcı ve nefret yaratıcı kavramlara kendimizi teslim etmeden, bütünün hayrına hizmet etmek olmalı yolumuz. Karşı tarafa yaşattığımız her ne ise o karmayla buluşacağımızın ve aynılarını yaşayacağımızın farkında olmaya geldik. Dolayısıyla; nefret karşılığında nefret duyarak değil, nefreti sevgiye dönüştürmeye geldik. Biliyoruz ki her şey zıttıyla nötürleşir. Yaşadığımız her tür çatışmanın kaynağının kendimiz olduğu bilinciyle, her ne ararsak kendimizde arayıp bulmaya geldik.Yani; nefsin oyunlarıyla başedip, onları alt etmeye geldik. Bunları da ancak merkezimizde kalarak başarabiliriz. İşte o zaman, özümüzde büyüttüğümüz güzellikler yansıyacak dünyaya ve oradan da bize güzellikler olarak dönecek. Kalplerimizin kucaklaştığı, nefis farkındalığını geliştirdiğimiz, SEVGİ harçlı nefis bayramlarımız olsun...

Havva Ateş

İnsanlık, başından beri hep eylemci olmayı öncelik saydı. Birileri, kendini en iyi olanı yaptığına inandırdı ve en doğru olanı bildiği zannına kapılarak diğerini yok saydı. Kendimize benzemeyene öfke duyduk, yargıladık, benzetmeye çalıştık, nefret ettik hatta öldürdük. Böylelikle dünyanın çok daha güzel olacağını sandık ama oldu mu?Yaşama; insana verilmiş tanrısal gücü yani sevgiyi uygulasaydık, tanrısal tohumu yeşertip burayı daha yaşanılır kılmış olacaktık. Bugün de hâlâ aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz. Aynaya bir bakalım, ne farkımız var temelde birbirimizden değil mi? Madde boyutundaki her şeyin gelip geçici olduğu da gün gibi ortadayken.Gözlemci olmak; herkesin ve her şeyin oluşumuna izin vermek ve kendi görevlerimizin bilincine vararak, ordan varoluşa katkı sunmak muhteşem olmaz mı? İşte, o zaman sonucu değiştirebileceğiz. Koşulsuz sevgidir bizleri güzel olana ulaştıracak köprü. Yollarımız farklı gibi görünse de aynı okulun farklı bölümlerindeki öğrenciler olduğumuzu hatırlayalım.Kötü veya yanlış gibi gördüğümüz herkesi ve her şeyi O'nun varettiğini de hatırlayalım.Özünde olanlarla, sonradan iliştirilenleri ayrıştırma vakti gelmedi mi sence?

Havva Ateş

✔Seke seke ben geldim!

✔Hoş geldin, ne istiyorsun?

✔Anam temizlik yaptı, yüreği yanmış, soğuk bir kavun istedi. Oyundaki çocukların kafalarını mıncıklayarak seçim yapıyordu gelen oyuncu. Böyle bir oyun vardı, umarım çocuklara hala oynatıyorlardır. Hayatla ilgili düşünürken, oyunun amacının çok güzel olduğunu farkettim. Fiziksel ve iç hissiyatlara, katkı sunan bir oyun. Tek bacak üzerinde dengede kalarak da otonom sinir sistemini geliştiriyor. Ne istediğini bilen için, karar vermek ve seçimlerde bulunmak çok kolay ve zevkli oluyor. Sanırım mesele, ne istediğimizi net olarak bilemiyor olmamızda. Ya da, yaşam bize çok alternatif sunuyor gibi zannettiğimiz için mi acaba? Her iki durumda da kişi, ilerleme kaydedemiyor. Yaşamda, bilgisayarda olduğu gibi sekmeler arası kısa yol tuşu da olmadığından sıkışıp kalıyor insan. Gerçekte ne istediğimizi nasıl bileceğiz peki? Kendimizi ne kadar tanıyoruz?

Havva Ateş

Sınırlı olduğumuza inandırıldık. Böylece üzerimizde kolaylıkla oyun kurabileceklerdi ve kurdularda. Yaşadığımız bu süreci özellikle zorlaştırmaya başladılar çünkü insanlık büyük uyanış döneminde. Pandemi, artan endişelerimiz, maddi manevi sıkıntılarımız, hayal kırıklıklarımız... Tam da onların beslendiği düşük frekanslı duygular bunlar ve bunları bilinçli olarak yapıyorlar. Aslında sıkıntıda olanlar, güçleri tükenenler onlar. Şimdi sakince bir düşünün; geçmişte de büyük sıkıntılarımız oldu ve geçmişte kalmadı mı? Olanı; zihin, kalp ve bilinçle dönüştürebiliriz. Bu bizim büyük sınavımız ve başaracağız. Yaradan bu gücü bizlere bahşetmiş, sakinliğimizi koruyalım. Bulunduğumuz bu sınav alanındaki ilahi plan, bizlerin seçimiyle varoluyor. "Gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun. Sen düşünceden ibaretsin," der MEVLANA. Bugünkü ifademizle frekanstan ibaretiz. Bu nedenle de kollektif görevler düşüyor bize. Dünyaya, kurban rolüne bürünüp düşük frekanslar yaymak yerine, şuurumuzu daha da açarak yüksek frekanslar gönderebiliriz. İnsandaki sonsuzluk, bilinç ve sevgidir. Kalbinizdeki sevgiyi, varolan her şey ve her durum için güneş gibi yansıtın. İlahi olana açılan kapı SEVGİDİR. Frekansını düşüren bilinçaltı kalıplarını dönüştürmen mümkün...

Havva Ateş

Dünya, dönmekte olan kocaman bütünsel bir çark gibidir. Bu çarkın dişlerini oluşturan biz insanlar da, o çarkın hangi enerjiyle işleyeceğini şekillendireniz. Yaşamda ne olmasını ve nasıl olmasını istiyorsak onun duygusuyla orada varolmak bu anlamda çok önemlidir. 12 kisilik bir folklor grubunda olduğunuzu farzedin. Bir kişinin sergilenen oyunun hareketlerinin dışına çıkması oradaki akışı bozacak gibi görünse de, diğer 11 kişinin onu hiç dikkate almadan oyunu sergilemesi diğer bir kişiyi nötürleştirir. Ya da devre dışı bırakır. O bir kişinin titreşimi diğer 11 kişinin titrejimini bozmaya yetmez. Folklor, zamanda ve mekanda derinlik yaratır çünkü. Hayatı da böyle düşünün ve dünya halklarının tamamını folklor ekibinin içinde hayal edin, çünkü öyleyiz. Her ne olursa olsun, sen enerjini pozitifte tutmayı becerebilirsen, diğer negatifleri de dönüştürmüş veya nötürleştirmiş olursun. İnsan özüne uyarlanmış kalp ritmini aşkla titreştirmeye devam ettiğin sürece, güzel şeylerle buluşacağını bilmelisin. Sevgi titreşimine geçebilmek için neye ya da nelere ihtiyaç duyuyor olabilirsin?

Havva Ateş

Eylem, farkındalıkla sergilenen davranıştır. Kişi o anda, olayların akışı esnasında, doğallık ve samimiyetle davranış içeriğini oluşturur. Tepki ise, bilinçsizce ve kontrolsüzce sergilenir. Davranış içeriğini, geçmişten ve hafızadan direk alır. Yani, robotiktir ve ego merkezlidir. Örneğin; birisi seni aşağıladığında veya öfkelendirdiğinde alıcı olursan, yani onun söylediklerini kabul edersen tepki vermen gerekir. Hiç üzerine alınmazsan, mesafeli durursan, sakin kalırsan ne yapabilir ki? Kendini bilen, iyi tanıyan biri alıcı olmaz. Dolayısıyla tepki de vermez, eylemde bulunur. O an hissettiği duyguyu, zihninde gözlemlemeye başlar ve orada, merkezde eylemde bulunur. Böylelikle negatif-pozitif enerji dönüşümü de sağlanmış olur. Yani, davranışlarımızın yönünü eyleme dönüştürmek mümkün.Tepkili davranışlar sergilememize hangi tür bilinçaltı kalıpları ön ayak oluyor, bilmek istemez misiniz?

Havva Ateş

Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Nasıl mı? Güzel bir hayat varetmek için, kendini sevdiğini düşünmen yetmiyor. Şayet gerçekten kendini seversen; senin varolmana aracı olan anne-babanı da seversin. Onlar olmasaydı sen de olmazdın çünkü. Yaşamın için gerekli yiyecek ve içeceği sağlayan doğayı da seversin. Yemeden içmeden canlı kalman mümkün değil çünkü. Ruhuna iyi gelen müziği ve dansı da seversin. Ruh ve beden bütündür çünkü. İnsan sosyal bir varlıktır. Tek başına yaşam anlamsızlaşacağından, seni anlamlı kılan diğer insanları da seversin. Senin görünmeni sağlayan ve sana emanet edilmiş elbiseni yani fiziksel bedenini de seversin. Dolayısıyla ona zarar verebilecek her tür duygu, düşünce ve maddeyle olan mesafeni de kontrol altında tutarsın. Gerçek sevgiye ulaştığın an, sevgiyle varolan YÜCE KAYNAK'lada bir olur, yaratıcınla buluşursun. Böylelikle, ortak bilincin farkına da varırsın. Güzel yaşamın için merkez sensin. Kendini sevemiyor olmanda ne tür bilinçaltı kalıpların olabilir

Havva Ateş

Gerçekleşmeyen isteklerin yüzünden kendini daha mutsuz ve ümitsiz mi hissediyorsun? Diyelim; sipariş vermiştin ve kargon geldi, seni evde bulamadı. Merkeze ya da en yakın şubeye geri döner. Sen notu alınca, bırakılan nottaki yere ulaşır, siparişini teslim alırsın öyle değil mi? Beden de bir ev gibidir. Hayat kapını çalar, ev de oradadır ama acaba sen evde misin? Şayet zihin seyahatteyse, verilen siparişi unutmuş ve ona uygun hale gelememişse teslimat gerçekleşmez. Yaşamdan istediklerine dair şeyleri Yaratıcıdan veya evrenden sipariş ettiğin zaman evde yani o zihin halinde olman gerekir. Aksi durumda dileklerinin gerçekleşmediğini, istediğin hiç bir şeyin olmadığını düşünüp durursun. Siparişimizle uyumlanacak olan hal ve davranışlarımızı da farkındalığın ta kendisi sağlayabilir. Işık gibidir farkındalık, evinde ışık varken orada karanlık olabilir mi? Evren, iş birliği için seni bekliyor. Peki sen hazır mısın?

Havva Ateş

Adem ile Havva oldu, eril ve dişil. Sadece Adem veya sadece Havva üzerine de kurulabilinirdi dünya. Yaradılıştaki denge; kadındaki dişil enerjiyle, erkekteki eril enerji üzerine kurulmuştur. Aynı zamanda erkekte dişil enerji, kadında da eril enerji mevcuttur. Böylelikle birbirlerini dengelerler. Dengeler bozulduğu vakit, çatışma ve huzursuzluk ortamı oluşur. Bir ülkenin ekonomisi, sosyal ve kültürel gelişimi normal seyrinde hatta yüksek standartlardaysa orada kadın ve erkek enerjileri dengelidir. Yani, kadın ve erkek her anlamda eşittir. Ekonomisi, sosyal ve kültürel gelişimi düşük seviyede olan ülkelerde ise; kadınların çoğunluğu, ikinci sınıf vatandaş hatta yok hükmündedir. Şimdi bunu aile içinde düşünün. Neden yerinizde saydığınızı, bunca çabalamaya rağmen iki yakanızın biraraya neden gelemediğini, neden huzuru ve refahı yakalayamadığınızı anlamaya çalışın. Dünya, düşüncelerin söylemden ziyade eyleme dönüştürülmesiyle gelişir ve güzelleşir. Böylelikle 8 martı; erkekle aynı değerde yaratılmış, annelik vasfıyla hassasiyeti daha da fazla olan kadının değerini değil, sadece emeğin değerini vurgulamak için kutlarız. Kadının değersiz olduğunu düşünmek yaratıcıyı, varoluşu hiç anlayamadığımız anlamına da gelmez mi?

Havva Ateş

Yargılayıp hüküm vermeyi çok küçük yaşlarda öğrenmeye başlarız. Şuan hüküm verdiğimiz her şeyin altında; ailemizin, tanıdığımız herkesin, öğretmenlerimizin ve arkadaşlarımızın ahlak ve değerlerini de yansıtan mühürleri vardır. Söz mühürdür çünkü. Bize sunulan bu öğretiyle, sadece başkalarını değil, kendimizi de yargılarız. Zincir böyle devam eder. "Bırak sen yapamazsın. Senin aklın ermez bunlara. Senden adam olmaz. Sen asla para kazanamazsın. Sen bu kafayla hiç bir işte başarılı olamazsın. Sen, ömür billah evlenemezsin." diye devam eden onca cümle duymuşuzdur değil mi? Ya kendi kendimize söylediklerimiz? "Yeterince güzel/yakışıklı değilim. Benim için böyle bir şey gerçekleşmez. Diğerleri benden daha iyi, daha akıllı. Ben başarısız biriyim,"tarzı devam eden kodlama cümlelerimiz. Üzerinden 30-40 yıl geçmiş olması, bu cümlelerin hafızamızdan silindiği anlamına gelmiyor. Bilinçaltında bir yerlerde hala mevcutlar ve o zaman yaratmış oldukları enerji alanlarını da koruyorlar. Yani , o an bizde yarattığı duygunun titreşimini bedenimizde hala taşıyoruz. O günlere geri gidip bir düşünmenizi istiyorum. Bu arada da duygu durumunuzu gözlemlemenizi... O an için birden bire kurulan bu cümleler, aslında kötü amaçlı kurulmamış oluyor çoğunlukla. Ancak, insanda bıraktığı duygu durumu,(oluşturduğu rezonans alanı) yaşamın sonraki bütün dönemlerinde olumsuz etkisini sürdürüyor. Başkaları tarafından kodlandığın ya da senin kendine kodladığın eski inanç kalıplarını dönüştürüp, yaşamını güzelleştirmen mümkün oysa... Akışı değiştirip, istediğin hayatı yaratmak istemez misin?

Havva Ateş

Her hangi bir sağlık sorunun yok ve hormonlar görevlerini olması gerektiği gibi icra ediyor. Aşırı da yemediğin halde, kilo almaya devam ediyorsan, beden seni bir şeylerin yolunda olmadığına dair uyarmaya çalışıyordur. Onu duymalısın. Her zaman istediğimi yedim ve yemeye de devam ediyorum. Kendimi bildim bileli kilom yaklaşık hep aynı diyebilirim. Su içsem yarıyor diyenlerinizin içinde, bana karşı bir parça kızgınlık uyanmış olabilir ama sakin olun, anlatacağım. Doğuştan şanslı falan değilim belirteyim. Bedenimi tanıyorum ve onunla konuşuyorum. Hücreler canlı organizmalardır, biliyorsunuz. Öncelikle, yarıyor olması çok iyi. Yarasın, şifa olsun. Acaba bize dönüşü neden kilo oluyor ona bir bakalım mı?

☂️Her istediğimi yiyorum ama yediğim şeylerin minumum katkısız olduğunu bilerek.

☂️Neyi ne vakit, neyle yemem gerektiğini ayarlayarak.

☂️En sağlıklı beslenme şeklinin tencere yemeği olduğunun bilinciyle.

☂️Bedenimin "doydum" dediği o sesi can kulağıyla dinleyip, o an yemeyi bıraktığım için.

☂️Her gün mutlaka 1 saate yakın yürümeyi kural edindiğim için.

☂️Asansörleri değil, merdivenleri çok sevdiğim için.

☂️Spor salonuna gitmesem de evde, basit hareketlerden oluşan bir kaç seriyi yapmayı ihmal etmediğimden ötürü. Zihin, "ama" diye başlar ve binlerce bahane bulur. Alıştığı düzen değişsin istemez, başlangıçta bende de oldu. Bu yaşam tarzına sahip olduğu halde, hala kilo almaya devam edenler söyleyin bakalım, neler neler var içinize attığınız? Sizi kimlerin ya da hangi duygu durumlarınızın şişirmesine izin veriyorsunuz? Durmadan yeme ihtiyacı duyanlar, hangi durumunuzu bu eyleminizle kapatmaya çalışıyor olabilirsiniz? Bunların neler olabileceğinin çözümlemesini yapıp, bedeninizle orantılı kilolara sahip olmak istemez misiniz?

Havva Ateş

Yaradılışın harcı sevgidir, ve yaşamda her şey sevgiyle birbirine bağlıdır. Yaşam döngüsünde herkes birini bulur ama birbirini bulmak nasip işidir. Sonrasında bu aşkı büyütmek, yürütmek ve sevgiyle taçlandırmak ise tam manasıyla marifet gerektirir. "Birbirini" bulmuş insan, eksilten değil tamamlayandır. Kelebek misali, avucunda tutmak ama avucunu kapatmamaktır sevgi. Aşık Veysel''in, büyük aşk beslediği karısıyla hikayesini duymuşsunuzdur. Gerçek sevgiyi bana en iyi anlatan bu yaşanmışlık olmuştur. Başkasıyla kaçacağını anladığında gittiği yerde rahat etsin diye bütün parasını karısının ayakkabısının içine koymuştur. Ne erdemli, ne yüce bir sevgi... Bugün; "ya benimsin, ya toprağın" şeklinde ifade edilen ilişkilere baktığımızda kalbimizle olan bağımızı kopardığımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Yaşamdan keyif almıyor olmamız da bununla alâkalı olsa gerek. Bu günümüzü, sadece kalbimizle bağımızı kuvvetlendirmeye ayıralım mı? Devamı ardından gelecektir. Su gibi, sessiz, sakin, huzurlu ve yaşam veren sevgilerimiz olsun. Bir gün değil, bir ömür kalbimiz sevgiyle dolsun.

Havva Ateş

Yaşamın içinde bir defaya mahsus bile olsa bize verilen zararları, yapılan kötülükleri unutmakta zorlanırız. O an bize hissettirilen o duyguyu değil unutmak, bir de sürekli besler büyütürüz. Yaşanmış, olan olmuş ve o an geçmiş olmasına rağmen bunu neden yaparız? Bizi, bir özelliğimiz eski şeyleri arkada bırakmaktan alıkoyar. Bağışlama, affetme konusundaki yetersizliğimiz. "Ne yani; bana bu kadar zarar vermiş, benim bu denli canımı yakmış, kalbimi acıtmış birilerini affetmemi mi bekliyorsunuz," diye sorduğunuzu biliyorum. Bize zarar veren herkesin bedelini ödeyeceğini düşünürüz ve bu nedenle de geçmişi geride bırakamayız. Zihinde sürekli o anlara giderek, tekrar tekrar o sancılı süreçleri yaşarız. Sonuçta ne mi olur? Kendi hayatımızı yaşayamaz olur, kötülüğü biz kendimize yaparız. Birine karşı kin ve intikam isteği besliyor olmak bedenimizde de bazı farklılaşmalara yol açar. Mide ağrıları, mide yanması, hazımsızlık, tansiyonda artış, kalp atışında değişim, baş ağrısı, baş dönmesi, uykusuzluk, halsizlik, dikkatte dağınıklık ve huzursuzluk gibi belirtiler bunlardan bazılarıdır. Zihnin, ruhun ve bedenin sen bağışladığında, affettiğinde özgürleşecek ve sağlığına kavuşacak. Bu durumları nasıl sağlayabileceğini biliyor musun peki?

Havva Ateş

Rahmetli Mesut Yılmaz'a çocukken ne olacağı sorulduğunda " bu ülkeye başbakan olup, ülkeyi idare edeceğim"dermiş, oldu da. Çok kişi gülmüş, imkansız demiş o vakitler. Peki, sizin yaşamınızda ya hiçbir sınır, hiçbir engel olmasaydı? Ya da isteklerinizin gerçek dışı, saçma veya fazla iddialı olduğunu söylemeseydi hiç kimse? Kapılar ve yollar önünüzde açılsaydı kim olmak isterdiniz? Neler yapmak isterdiniz? Çocukken sorulan bu soruları yetişkinlikde gereksiz buluyoruz. Çünkü, ne olursa olsun hayatımızı değiştiremeyeceğimize ikna edildiğimizde bu konuda düşünmek de anlamsız hale geliyor. Birileri, sınırsız imkanların imkansız olduğuna sizi ikna etmiş oluyor çünkü. Siz onları değil de onlar sizi ikna etmiş oluyor. Kalben istiyor olsaydınız, istediğiniz her şey mümkündü oysa ve hala da mümkün. Hem durumlarımızdan memnun olmayıp hem de bir şeyler yap(a)mıyor olmak, sadece zihnin imkansıza şartlandırılmış olmasıyla mı ilgili acaba? Düşünce kalıplarımızın dönüştürülüp, istediğimiz durumların oluşturulması da mümkünken üstelik...🤔

Havva Ateş

Yaşamda, açamadığı hiç bir kapının olmadığı bir anahtara sahibiz. Kâinatın en derin sırrıdır. Hayatın ta kendisi, varoluştur sevgi. Onun hissedildiği hiç bir gönül yoktur ki yeşermesin ve kucak açmasın yaşama. Bizi ve her şeyi sevdiği için yaratmadı mı bir düşün... Tıpkı senin de sevdiğin şeyleri yapıyor olduğun gibi. Öyleyse O'nun, sevgiden yarattığı her şey sevilmez mi? Varsın seninle aynı düşünmesin. Hayatı ve olayları algılayışı hatta formu ve rengi senden farklı olsun. Beyaz en güzel siyahta belli etmez mi kendini? Sözleriyle, davranışlarıyla sineni yaralasın varsın. Sen, zehri panzehirle etkisiz hale getir ki onun kalbindeki sevgi de açığa çıksın. Anahtar sensin, sevginin kendisisin. Sevgi ışığını yaymakta, kapılarını açmakta neden zorlanıyor olabilirsin?

Havva Ateş

İstanbul'a senenin beklenen ilk karının yağmasıyla sadece çocuklar mı bizler de dışarı attık kendimizi. Seyretmek kâfi gelmez bir çoğumuza. Yürüyorum bedenimi kaplayan huzurla, bir taraftanda düşünceler üşüşüyor beynime. Çoğu İnsan, neden yağmur yağdığında içeri kaçar da, kar yağdığında dışarı koşar? Ya da tam tersi...Islanmak ve üşümekten öte, bu otomatik olarak yapılan eylemleri tetikleyen başkaca içsel dürtülerimiz de var mı acaba? Kar yağarken duyulan huzur, o an yaşamın sanki bir ağır çekim moduna alınmış hissiyatı nedendir mesela? Kar, acaba sesleri nasıl etkiliyor da karlı ortamlarda her yer insana sessizmiş gibi geliyor? Yapılan onca bilimsel araştırmanın sonucu, aynı gibi görünen kar tanelerinin, hiç birbirinin aynısı olmadığı yönünde. Temel biyokimyası aynı olan insan da, birbirine ne kadar benziyor gibi görünse de kar taneleri gibi birbirinden çok farklıdır. Seni sen yapan ya da yapacak olan ve diğer herkeste olmayan hangi özelliklerinin farkındasın peki?

Havva Ateş

Dünyanın bu günü ve yarınlarıyla ilgili onlarca komplo teorileri ve bunların çalışmaları var, duyuyor okuyorsunuzdur. Projelerinin gerçekleşebilmesi için de bizleri ümitsizliğe düşürmeleri, zihnimize korkuyu salmaları ve bizleri birbirimizden koparıp zayıflatmaları gerekiyor. Kuantum etkisiyle üzerimizde oyun kuruyor, ordan besleniyorlar yani. Neticede onlar da, bu tekâmül alanında görevlerini icra ediyorlar. Şimdi sizlere, çift yarık deneyini, Schrödinger'in kedisini veya kuantum dolanıklık yasasını anlatmayacağım. Bilgilere, arama motorundan kolayca ulaşabiliyorsunuz zaten. Kuantum fiziğine ya da her şeyin enerji olduğu bilgisine kısaca değinmek istiyorum. (Enerji boyutu ve NLP kısmından da dolayı.) Klasik fizikte(Newton), insan dışardan gözlem yapandı. Kuantum fizikte insan bütünün parçası ve gözlemlediği şeyin içindedir, bu nedenle anlaşılması zordur. Bilinç olmadan maddenin varlığını da kabul etmez kuantum. Örneğin; elektronik tartılarımıza baktığımızda gösterge boştur, çalışmıyor gibi görünür ama biz biliriz ki çalışıyordur. Üzerine çıktığımızda ya da temas ettiğimizde yani dahil olduğumuzda, çalışıyor olduğunu görmüş oluruz. Can parçam diyorum ya hani ; kâinatta varolan her şeyin BİR olduğunu ve yüksek bilinç, (Allah-Tanrı) ortak bilinç olduğunu, göremediğimiz bağlarla birbirimize bağlı olduğumuzu kastediyorum. Burada hapşıran birinin dünyanın diğer ucundaki bir yaprağı oynattığını bir düşünün...İmkansız geliyor değil mi? Tam da böyle işte kuantum etkisi. Ondan sebep, her türlü eylem ve düşüncelerimiz FARKINDALIKLA olmalı. Cesaretli, umutlu, birbirimize ve yaşama bağlı olalım. Her an, her saniye, her şey değişip dönüşüyor. Kâinatın yaratıcısı yüce kudret var, hiç kimse bilemez ki O'nun planlarını...Güvenin. Dönülmez akşamın ufkunda değiliz yani. Bilincimizi yükseltelim... Gönlümüz rahat, uyanışımız içimize, tekâmülümüz bütünün hayrına olsun.

Havva Ateş

Mevlana,"Hamdım, piştim, yandım" derken insan formuyla dünyaya gelmiş olmamızın tam manasıyla insan olduğumuz anlamına gelmediğini anlatır bizlere. Kendi hayatı üzerinden insanlık mertebelerini, bilinç seviyelerini özetler aslında. Hamlığı, tenine yani nefsine kul olarak açıklar. Bu biyolojik insandır ve insanlığın da en alt basamağını mekân edinmiştir. "Nefsini yenip piştikçe basamak basamak yükselmeye başlar" der. Yanmak, olmak kısmını çeşitli misallerle anlatır. Ham insanı kandile, olgun insanı güneşe benzetir. "Kandil ancak bulunduğu yeri, güneş ise tüm dünyayı aydınlatır, her eve misafir olur. küçük bir üfürük bile kandili söndürebilir, ama rüzgardan, borandan aya ve güneşe ne gam." demiştir. Olup bitenler karşısında, "bir insan bunu nasıl yapabilir? Vicdanı, Allah korkusu yok mu hiç? "diye isyan ediyoruz ya cevap, bilinç seviyelerimizdedir. Çiçeklerinin bakımıyla ilgilenirken toprağa karışmış olarak gelen ve çiçeğinin yanından çıkan yabani otları koparmayıp, "bunlar da yaşamak istiyor, candır" diye düşünüp çiçeğiyle birlikte büyüten çok güzel insanlar var aramızda. Yaşamda şahit olduklarımız gösteriyor ki; üst bilinç seviyelerine çıkabilmek yani, insanlıkta basamaklarımızı yükseltmek de makam, güç, bilgi (içselleştirilmemiş) ve para ile değilde öncelikle kendini bilmekle/bulmakla ve farkındalığımızı arttırmakla mümkün olabiliyor. Sen kendini ne kadar tanıyorsun?

Havva Ateş

"Bana, kalbin kadar temiz bu sayfada yer ayırdığın için teşekkür ederim" cümlesi kaç kişiye tanıdık geliyor?

🌂İstedin, (iş, eş, çocuk, ev, huzur, aşk, sağlık, sevgili, oralara gitmek v.s) ne gerekiyorsa fazlasıyla yaptın ama olmadı. Demek ki istemediğin o halleri deneyimlemen gerekiyordu. Tam olarak kabule geç ve yaşa ki esas istediklerine yol açılsın. Akışa müsade et.

🌂Sırf onlara hoş görünmek ve taraflarından onaylanmak için senin kişiliğinle örtüşmeyen ama taktığın o maskeleri, at gitsin. Seni sen olduğun için kabul edemeyen o insanlara da yol ver.

🌂Senin değerini; nezaketinle insana ve yaşama dokunuşunla değil de, kariyerinle, paranla ve çevrenle belirlemeye çalışanları uğurla gitsin.

🌂Sana sadece sıkıntı getirenleri, seni sürekli aşağı çekip enerjini düşürenleri de uğurla gitsin.

🌂Seni sen olmaktan uzaklaştıran ama yol veremeyeceğin kişiler, ortamlar, durumlar da olacaktır mutlaka. Çözümle ki, yolunda gitsin. Desteğe mi ihtiyacın var, biz buradayız... Şimdi de 2021'de kendine temiz bir sayfa aç ve yeni bir yılı deneyimleyeceğin için şükret, teşekkür et.

☂️Sürekli ertelediğin, bir gün mutlaka yapacağım dediğin o şeyler vardı ya hani?

☂️İnsanlara delice gelebilir, tuhaf karşılayabilirler dediğin onca fikirlerin de vardı.

☂️Kendini kendin gibi hissettirecek duyguların, hislerin vardı, yansıtamadığın.

Anlıyorsun ne demek istediğimi, koskocaman 365 gün... Kendini sevmekle başlıyor yaşamı sevmek ve kendinle barışık olmaktır sağlıklı yaşamın anahtarı. Aldığınız kararlar her ne olursa olsun, bütünün hayrına olsun ve insan kalsın özünüz. Yeni yıl, tam da dilediğiniz gibi bir yıl olsun ve kutlu olsun...

Havva Ateş

Sabah uyandığımızdan, gece uyuyana dek olan süreçte onlarca karar aşamasından geçeriz. Kiminin farkında olarak, kimininse hiç farkında olmayarak... Bu kararlarımızın ne kadarı gerçekten bize aittir peki? Karar mekanizmamız nasıl çalışır? Zihnimizin izlediği iki yol var. Ilki; çok hızlı, otomatik pilotta ve duygusal olarak aldığımız kararlarımız. Bunların temelini dürtülerimiz, inançlarımız ve alışkanlıklarımız oluşturuyor. İkincisi; çok yavaş, üzerinde detaylı şekilde düşündüğümüz mantığımızla aldığımız kararlar. Problem çözme, planlama, inşâ etme ve tamamen akılcı düşünme temellidir. Almış olduğumuz her kararımızın amacı da, mutlu olma ve zevk alma temellidir. Hal böyleyken, kararlarımızın sonuçlarının bizi mutlu etmiyor olması, ne ile ilgili olabilir? Karar mekanizmasının izlediği bu iki yolun temelini oluşturan ana unsurlar arasında, bugünkü bize hizmet edemeyecek durumda olanların varlığı olabilir mi?

Havva Ateş

🌂Seninle tanıştığım güne...

🌂O işe başlama nedenime...

🌂Oraya taşınmama sebep olana... gibi gibi, benzeri durumlara karşı isyankâr ve zarar verici tavrımızı, bir de tersten okuyalım.

☂️Seninle tanışarak şu ana kadar bana kazandırdığın öğretilere, ve aracı olduklarına minnettarım.

☂️İyi ki çalışmaya başlamışım, bu tarz bir işin beni mutlu etmeyeceğini anlamış oldum.

☂️Seninle yürütemediğimiz birlikteliğimde, aslında nasıl bir insanla mutlu olabileceğimi farkettim.

☂️Oraya taşınınca, orda geçen sürede farkettim ki benim için gittiğim yer değil, yaşantıma eşlik eden insanlarmış mutluluk kaynağım.

"TESADÜF, TANRININ KENDİNİ GİZLEME YÖNTEMİDİR" demiş, Einstein. Şimdi bakış açını, şuan yaşamakta olduğun ve kötü gibi gördüğün o durumun, aslında sana neler kazandırıyor olabileceği kısmına çevirir misin can parçam? İhtiyaç duyman halinde, birlikte de çözümlemesini yapabiliriz biliyorsun...

Havva Ateş

Yürüyüşteyim, önümde 3-4 kişi biraz yüksek tonda sohbet ederek yürüyor. "Yarın kasım son gün ve 1 ay kaldı 2020'nin bitişine. Artık lanet olası bu yıldan kurtulalım ve gelsin 2021. Normal hayatımıza dönelim artık" dedi ve "inşallah" diyerek kutsadı diğerleri. Gülümseyerek geçtim yanlarından. Gerçekten normal miydi hayatımız?

☂️Kapı komşumuzu bile tanımadığımız onlarca insanın yaşadığı çok katlı binalar mı normal?

☂️Yılda belki bir sefer giyeceğimiz onca kıyafetle dolu dolaplarımızın olması mı normal?

☂️Zorunlu ihtiyaç değilken kapıda yatırdığımız arabalarımız mı normal?

☂️Musluklarımızdan akan suları içemiyor olmamız mı normal?

☂️Doğadan onca canlıyı yok edip, kendimize daha lüks yaşam alanları yaratmak adına doğayı talan etmemiz mi normal?

☂️Daha çok, daha çok ürün almak adına topraklarımızı kimyasallarla her geçen gün öldürüp verimsizleştirmek mi normal?

☂️Şu yada bu sebepten yakınlık duyduğumuz, kendi çıkarlarımız için tercih ettiğimiz ama işinin ehli olmayan insanları seçerek dünyayı kötü yönetmelerine müsade etmemiz mi normal?

☂️Kendi esas ihtiyaçlarını bile zor karşılıyorken, arka arkaya bir kaç tane daha canı bu dünyaya getirmek mi normal?

☂️Bu dünyanın sadece ve sadece insana ait olduğunu, diğer her türlü canlıyı yok saymak mı normal?

☂️7,5 milyar nüfuslu bir dünyada, sırf bir avuç insanın cenneti burada yaşaması için büyük çoğunluğun kurban edilebilirliği mi normal? Zihine normalmiş gibi kabul ettirilen anormal kalıplar, aslında bizlerin iç dünyasında ciddi sıkıntılara kapı aralıyor. Yaradılışa, öze uymayan bu tarz kalıplarımızdan farkındalığımızla kurtulabiliriz can parçam...

Havva Ateş

Yaşamında olmasını istediğin, ya da yapmak istediğin o şeyleri anlatırken ifadene dikkat kesil. "Sanırım, galiba, herhalde, bilemiyorum"tarzı muğlak kelimelere cümlende yer veriyorsan, net değilsin demektir. Belirsizlik kaostur. İnsanı, iki arada bir derede tutacağından mutsuzluğa doğru sürükler. Oysa bir durum bir kez zihinde netleştiğinde, olaylar yeterli ve uygun bir karşılık vermek üzere harekete geçecektir. Hem bedenin, hem de evrensel frekansın o hali yansıtacağından, seni hedefe daha hızlı götürecektir.

☂️Sınava hazırlanıyorsun, henüz bölümüne bile karar verememişsin.

☂️İş kurmayı düşünüyorsun, lakin doğru zaman mı diye düşünmektesin.

☂️Nikah gününü almışsın, ancak bu kişi doğru insan mı diye sorgulamaktasın.

Türünden bir sürü soru var kafanda... Net olmayan onlarca hâl içinde kıvranıp durmak yerine, bize ait gerçeğimizi belirlemek için neden yola koyulmuyoruz? Bizi belirsizlikte tutan bilinçaltı kalıplarımız neler olabilir, öğrenmek mümkün.

Havva Ateş

Her birimiz, mutlaka hayatımızın bir döneminde belki de daha dün kandırıldık, aldatıldık veya dolandırıldık. Bu durum, hem maddi, hem de duygusal içerikli olabilir. O kişiler, çok iyi tanıdığımız ya da, tanımadığımız birileri de olabilir. Bu durumda; dövünmek, kendini aptal gibi hissetmek veya savaş açmak bizleri merkezimizden uzaklaştırıp savrulmamıza neden olabilir. Sessizlik ve hareketsizlik etkisiz ve eylemsizlik değildir. Çiçek öylece duruyor görünür ama çevreyi kokuyla doldurur, değil mi can parçam? İlahi adalete güvenelim, evrensel yasalara inanalım. Hiç bir eylemimiz (iyi veya kötü ) kainatta karşılıksız kalmıyor, yapanın yanına kâr kaldığını da düşünme. Bilmiyorsun ki o ne hallerde, acaba neleri deneyimliyor, daha onu neler bekliyor, ne bedeller ödeyecek? Bizler, yaşadığımız o halin nedenlerine bakmalıyız aracı olan kişiliklerden ziyade. Nasıl ve nerede bir açığımız vardı da böyle bir derse ihtiyaç duyduk? İnsan, anlamamış olduğu şeyleri tekrarlama eğilimi gösterir. Aynı durumları tekrar yaşamaman adına, olup bitenin okumasını istersen birlikte yapabiliriz...

Havva Ateş

"Sürekli kötü şeyler geliyor aklıma. Zihnim, durmadan komplo teorileri üretiyor. Yaşamımda ve çevremde de olaylar kötü yönde ilerliyor, çok korkmaya başladım" diyor, bir danışanım. Zihni, ardından da bedeni saracak olan negatif enerji, haliyle negatif titreşimli durumları da kendine çeker. Bütün aksilikler üst üstte gelir, sözü de bu durumla ilgilidir. Zihin, olup biten her şeyle ilgilenir ve düşünmeye başladığın an kurgulamaya hazırdır. Bu durumlarda farkındalık hemen devreye girip zihinle ilgilenmeli ve dikkati vermeyi reddetmeli. Düşüncelere değil, düşüncelerin arasına bakılmalı. Bir kalabalığın içinde yürüyorsunuz. Örneğin, Eminönü Kapalı Çarşı gibi yoğun bir ortamı düşünün. O büyük kalabalık içersinde ilerlerken, karşılaştığınız her insanla savaşmazsınız. Aralarından, yolunuzu bulup geçersiniz değil mi can parçam? Yapacağımız bir takım uygulamalarla, farkındalığımızı zihne yönlendirebilmemiz ve düşüncelerimizi dönüştürmemiz mümkün biliyorsunuz...

Havva Ateş

Dünya yaratıldığından bu yana deprem ve benzeri jeolojik olaylar hep vardı ve olmaya devam edecek. Canlılar yaratıldığından bu yana da hastalıklar, virüsler oldu ve olacak. Yaratıcınıza güvenin, evrene güvenin. Can parçam, her ne oluyorsa dünyamızın ve bizlerin hayrına oluyordur, mesajını doğru okuyalım. KORKU ve ARZU, bu iki duygunun idrakine varılmaması halinde insanı, insanlığı yok oluşa sürükler. Sonradan edindiğimiz bu iki duyguyu, sadece ihtiyacımız oranında barındırmalıyız. SEVGİ, varoluşun ve devamlılığımızın en kuvvetli ve gerçek, biricik duygusudur. Büyütüp evrene yayalım. Nasıl mı? Yaratılanı ve olup biten her şeyi sevgiyle karşılayıp kabule geçerek. Yaradandan ve yaratılış nedenimizden dolayı sevmenin idrakine vararak, korkarak değil. Her şey, evren, duygularımız birer enerjidir, titreşimdir. Teorik fiziğin uzun süreden beri araştırdığı kuantum dolanıklık kuramı da aynı olguyu anlatır. Evrendeki her şey birbirine bağlıdır ve birbirini etkiler. Kışinin negatif düşünceleri, tutumları ve eylemleri, kendi varlığında karanlık yani düşük titreşimli alanlar oluşturur. Aynı zamanda bunu evrene de yayar. Bu durumlarda gerekli dersi alıp, titreşimi pozitife çevirerek tekamülümüze devam etmemiz gerekir. İdrakimizi yükseltmeyerek, olup biten her şeye izin veren yine biziz bilelim.

Havva Ateş

Farkettiği durumları kendine yük edinmiş bir kardeşimiz; "Ben uyuyamıyorum artık, bu dünya böyle nereye gidiyor? İnsanların gittikçe daha da bencilleşmesi, zaten çıkmazda olan hayatı iyice çıkmaza sokuyor. Bir şeyler yapmak istiyorum, tek başıma gücüm yetmiyor ve uyku bana haram oldu," diye devam ediyor konuşmasına. Bu denli etkilenmiyorsun belki ama böyle düşünen milyarlarca insandan biride sensin değil mi can parçam? Yüzümüzü değiştirmeden aynadaki görüntümüzü değiştirmemiz mümkün mü düşün... Halk ozanımız Feyzullah Çınar; "Geldim şu alemi ıslah edeyim, Özümü meydanda gördüm sonradan..." dizelerinde; ıslah etmeye niyetlenen de, ıslah edilecek gibi gördüğün de yine sensin diyerek ne güzel özetlemiş insanı. Güzel dünyanı yaratmak adına; yansıman olan bu dünyada yani aslında kendinde neleri değiştirmek isterdin?

Havva Ateş

Her şeye ve herkese zaman ayırırken kendini unutuyor insan. Zamanla yavaşlamaya başlayan zihin ve beden fonksiyonlarımız, şayet bir uğraşımız yoksa, hareket alanımız daralmışsa hızla gerilemeye başlıyor. Mesela; yaşlanmayla küçüldüğü tespit edilen beynin, günde en az yarım saat yürüyenlerde küçülmediği tespit edildi. Yaşamda bir takım süreçler var, beraberinde süprizlerde... Bir işin varken, gün gelir işinden emekli olursun. Çocuklarım dersin büyürler, kendi hayatlarını kurarlar. Belki tek başına kalman gerekir yaşamda, hatta kalmış bile olabilirsin. Velhasıl, yaşamdaki en uzun ilişki kendimizle olan ilişkimizdir. O nedenle bir şey olmalı, ve o öyle bir şey olmalî ki, o sana ait ve mutluluk kaynağın olmalı. Bu belki de, asıl varoluş amacındır. Şayet sağlıklı, yaratıcı ve mutlu yaşamak ve paylaşacağımız daimi bir zenginliğimiz olsun istiyorsak ne olduğumuzu ve burada oluş amacımızı bulmalıyız can parçam. Nasıl bulabileceğini biliyor musun peki?

Havva Ateş

Tanıdığınız iyi bir diyetisyen var mı? Gidipte memnun kaldığınız güzel bir spor salonu önerebilir misiniz? Memnun kaldığınız bir yaşam koçu ya da yoga hocası var mı? Şu şikayetimle ilgili önerebileceğiniz bir doktor, psikolog ya da şu konuyu tartışabileceğim bir felsefeci, ilahiyatçı veya tarihçi diye devam eden sayısız arayışlarımız... Arayış varsa harikasın demektir. Yaşam koşuşturması içinde kendini unutmamışsın can parçam. Bedeninin, zihninin ve ruhunun senden istediklerinin farkındasın. Sen bu isteklerin doğrultusunda yola çıktığında, muhatapları eşlik etmek üzere yanında olacaktır bilmelisin. Ve yine bilmelisin ki; ruh-zihin-beden üçlemesi bir bütündür. Bütünü sağladığında, yaşam çok daha zevkli ve yaşanası olacaktır. Yolcu ile han arasındaki yolculuk içine olan yolculuktur. Hanın görevi sadece yansıtma yapmaktır, kurtarıcı sensin.

Havva Ateş

Bir kişiyle ilk karşılaşıldığında, bir olay ya da durumla içiçe olmaya başlanırken hani bir his gelir bize... "İlk aklım şöyle demişti keşke onu dinleseydim" diye de hep bir hayıflanırız olup bitenin ardından hani. Hislerimize güvenerek uyumlanırsak yaşama, çok yara almak yerine bilinç yükselterek geçeriz bir sonraki aşamaya. Onun saf bir his mi yoksa zihinden gelen bir ön yargı mı olduğunu nasıl anlayacağım diyorsun, farkındayım. Bizleri tamamen doğru yönlendiren o hislerin kaynağını da merak ediyorsun, biliyorum. Bu cevapları, konuşanın zihnin mi yoksa hislerin mi olduğu ayrımını yaparak bulabilirsin. Ve devam edersin hisleri okumakla, tatlı dilleri dinlemekle değil. Yaşam seni sürekli ters köşe yapıyorsa, hislerinden çok uzaklaşmış olabilirsin can parçam. Yeniden hislerine, asıl kendine kavuşmak istemez misin peki?

Havva Ateş

Bir insanın sınırı var mıdır, varsa da bunu kim belirler, neden vardır? Yüreğini yaşama tamamen açtığında, oyuna dahil olup eğlenmeye başladığında zihin kontrolü devre dışı kalıyor. Bir zamanlar uçmak imkansızdı, gezegen dışına yolculukta. Dünyanın öbür ucuyla haberleşmekte imkansızdı. Bütün kontrol zihinde ve insan zihinden daha büyük, daha yüce. Yaşam canlı ve sürekli hareket halinde, akıyor. Biz de akmalıyız yaşama can parçam. Yapmam ya da yapamam dediğimiz şeyleri belirleyen içsel dürtüler gerçekten bize mi ait?

Havva Ateş

Toplu taşıttasın, valizinin sağa sola oynamaması için sımsıkı tutmuşsun. Tam ayağa kalkarken arkadan uzanmış bir ayağı farkedip sert bir bakış fırlatıyorsun. Oysa, o ayaktır senin valizini sabitleyen. Arkadaşınla bir gruba dahil olursun, gruba uyumsuz birini farkedip onunla ilgilenirsin. Arkadaşın, ihmal edildiğini düşünür ve sana tavır alır. Ortamın gerilmemesi adına tampon görevi yapıyorsundur ancak kimse durumun farkına varmaz. Yaşamında olan biten her şeyin aleyhine olduğunu düşünmeye başlarsın ve kaçarsın ailen de dahil bütün insanlardan. Yalnızken de mutlu değilsindir ayrıca. Bu tarzda milyonlarca örnek var yaşamımızda. Bizler parçadan bütüne varmayı, sonuçtan, olayın genel akışını analiz edip deneyimlemeyi atlıyoruz can parçalarım. Bu bakış açımızın ve davranış şeklimizin altında yatan nedenleri çözümleyip, bu halleri yaratan bilinçaltı kalıplarını kırmamız mümkün biliyorsunuz.

Havva Ateş

"Değişik bir cins o" cümlesinin kurulduğu insanları ayrıca çok severim. Delidirler, çılgındırlar ve aykırıdırlar. Onun içinde yaratıcı ve mucittirler. Kendilerini yaşıyor ve yaşatıyor oldukları içinde mutlu ve huzurludurlar. İzi takip etmez, iz bırakırlar. Çünkü, rehberleri iç benlikleridir. Aynı fikirler çerçevesinde toplatılan, aynı amaca hizmet ettirilen, benzer tarz giydirilen ve aynı davranış kalıplarına oturtulan grupların dışındadır çünkü onlar. İnsanın en büyük rehberi iç benliğidir. Gerçekten o en mukaddes öğretmenimizdir. Bizi hedefe götürecek olanda, yolun sonunda karşılayacak olanda odur. Neticede bizler, robot değil insanız değil mi can parçam? Nevi şahsına münhasır yaratıldığını fark edip yaşamak için neye ihtiyacın olabilir?

Havva Ateş

"Ateş, su, toprak ve hava.

Yaradılıştan bu yana, yaşamın kaynağını anlamak için yola çıkan düşünürlerin, bilim insanlarının ve insanın fıtratını anlamaya çalışan ilgili herkesin çalışmalarına konu olan mistik dörtlü. İlk çağlarda, evrendeki her şeyin bu dört elementten oluştuğu söyleniyordu. Ateş elementi; hareketliliği, canlılığı ve dışa yönelik olmayı. Su elementi ise ateşin zıttı olarak kabul ediliyor. Hava elementinin, ateş ve suyun bileşiminden meydana geldiği söyleniyor. Toprak elementi ise; katı, sabit ve ağır haliyle hava ile zıt özellikler barındırıyor. Çok değişik yorumlar söz konusu olsa da elementler bir bütün halinde dengeyi oluşturuyorlar. Çocukluğundan beri hep denizde olmak istedin, huzuru orada buldun. Bu kadar kolay nasıl sinirlenebildiğini anlamaya çalıştın. Göklerde süzülmek, her daim mutlu etti seni. Şimdi, anlamaya başladın sanırım can parçam... Ateşin yakmaması, suyun taşıp yıkmaması, havanın boğmaması ve toprağın bereketsiz olmaması için neler yapılıyor olmalı? Birinden daha az, diğerinden daha çok barındırıyor olman ne ile alakalı olabilir?

Havva Ateş

Dünyada yaşayan milyarlarca insan ve milyarlarca farklı hayaller, arzular, rüyalar, fikirler, kavramlar ve korkulardan oluşan kişisel dünyalar. Bu kişisel dünyalardaki muazzam çeşitliliğin sebebi ne olabilir? Tekâmül sürecimizdeki olgunlaşma, olabilme halimize sağlanmış kolaylık mı, karmaşa mı? Bu kadar çeşitliliğe rağmen ortak olan şu ki; hepimiz aynı dünyanın üzerinde rüya görüyor, aynı dünyaya enerji yayıyoruz. Bundan dolayı, düşünsel ve davranışsal farkındalığımız çok önem arzediyor. Ortak bilinçle, bu günümüzü ve yarınımızı birlikte inşa ediyoruz farkındasın değil mi can parçam? Aynı zamanda temel birlik, her şeye rağmen işliyor... Sana ters gibi görünen, seni öfkelendiren, bu kadar da olmaz dediğin ve kabullenmekte zorlandığın o durumların okumasını ve ortak bilince pozitif yansımasını nasıl yapabileceğini biliyor musun?

Havva Ateş

Bir duyarız ki çok keskin bir kadın hakları savunucusu, bir kadına şiddet uygulamış. En yakınen tanıdığımız özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren bir dostumuzun, ailesi içindeki despot davranışlarına tanık oluruz. Sürekli ahlâkî değerler üzerine dem vuran birilerinin, bu değerlerin aksi yönünde yaşadıklarına dair durumlara şahit oluruz. Pekii, neden böyle oluyor biliyor musun can parçam? Keskin savunucusu olduğun her ne varsa, aslında senin uzaklaştığındır. İçsel olarak bunu bilirsin ama zihin bunun farkında değildir ve keskin savunucusu olur. Bu durumda kendini pozitifte sanan kişi aslında negatife kaymış olur. Pozitif tarafa gelene kadar da huzursuzluğu ve aksi yönde davranışları devam eder. Dengenin sağlanması için de nötürleşmek gerekir. Tekrardan pozitif tarafa geçmek mümkün. Nedenlerine birlikte bakabiliriz...

Havva Ateş

Istanbul'un ücra bir köşesine, dağların arasına gizlenmiş muhteşem manzaralı bir göl. İyi ki de gizlenmiş. Etrafında; pet şişeler, poşetler, cam şişeler... Farz edin birileri size akşam çayına geldi; çayı koltuklara döktü, ortalığı dağıttı, yerlere bir şeyler döktü ve sonra çekti gitti ne hissederdiniz? Oturdum kenarına seyrediyorum. Kabul görür mü bilmem, sessizce türdaşlarım adına özrümü dileyip derinliğine doğru bakıyorum, ne hissettiğini anlamak adına. Kenarlarında otlar, kurbağalar ve kocaman ağaçlar göze çarpan. Ya içinde, derinlerinde neler oluyor acaba? Oraya gelen biz insanların konuşmalarından, davranışlarından ne denli etkileniyor mesela? Su çok iyi bir dinleyici ve kaydedicidir bu arada . Hatırlayın eskilerin "git derdini suya anlat" lafını. Dünyanın %80' i, insan vücudunun %70' i su ve hepside birbiriyle bağlantılı olduğuna göre, bir düşünelim bakalım evren her şeyden haberdar mı? Sonra, bizi insanı düşünüyorum can parçam... İnsan göründüğünün ötesinde, derinlerinde neler barındırıyor? Bütüncül bakışın kaynağı olan iç alemine, özüne bakabilmek için neye ihtiyacı olabilir?

Havva Ateş

İşim iyi olursa, eşim iyi olursa, sağlığım iyi olursa gibi bir şeylerle ilişkilendirilip hedefe konulan mutluluk ve huzur noktası. Ya insanın gerçek yaşam serüveni? Bütün o eğerler yerinde olduğu halde İçinizde ne olduğuna anlam veremediğiniz sizi rahatsız eden o gıdıklamaları, sahip olduğunuz hiç bir şeyin dolduramadığı o boşluğu nasıl anlamlandırıyorsunuz peki? Bir danışanım, "Yıllardır çalışıyorum, istediğim her şeye sahip oldum ve o zaman mutlu olacağımı sanıyordum ama hiç mutlu değilim, ne kaçırdım? diye başladı anlatmaya. Mutluluk; sahip olacaklarınızla mı sizi kucaklayacak(ya kaybettiğinde ne olacak) yoksa yapmakta olduğunuz yaşam yolculuğunun içersindeki farkındalıklarınızla kuracağınız içsel bağlarla mı can parçam? Kendini anlama yolculuğuna eşlik edebilirim...

Havva Ateş

Kendi analizini tam olarak yapabilmişsen ve ne istediğinden eminsen hayalllerinden vazgeçme can parçam. Bak, taşların arasında boy gösteren söğüt fidanına... Gençlerimizin üniversite tercihleri sorulduğunda " hayalim bu meslekti ama yaşanılan bu süreçler hayallerimizden vazgeçmemizi ön görüyor " tarzı açıklamaları oluyor. Bir yıl öncesinden tahmin edebilir miydin bugün yaşadıklarımızı? Yarınlar neler getirecek bilebiliyor muyuz şuan? Sen, tamda seni tanımlayan o istediğinden vazgeçtin diye olacaklara engel olabilir misin sanıyorsun? Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki her ne olacaksa olacak. Bizler de, bizi mutlu edecek yolda ilerlemeye devam edeceğiz. Çünkü; mutlu olarak yapacağımız her güzel şey öncelikle çevremize, sonra da bu evrene mutluluk olarak yansıyacaktır. Bu nedenle SEN, bir başka senle değil kendin olarak yoluna devam etmelisin can parçam. İşte o vakit, dünyanın döngüsü pozitife evrilecek bilmelisin.

Havva Ateş

Kalbimizle gerçek anlamda hayatımıza yön vermek mümkün can parçam. "Kalpte olduğumuzu nasıl anlarız" diyorsunuz değil mi? Cevap çok basit aslında, ama aklımız yani zihnimiz her şeyi karmaşıklaştırdığı için bunu başarmak ilk başta zor gelebilir. İçinde bulunduğumuz kaos ve karmaşa, sürekli düşünen zihnimizin ürünüdür. Kalple yön bulmak, kalpten yaşamaktır. Bu da anı yaşadıkça, hissettiğin şeylerin farkına varmakla olacaktır. İşte bu noktada, akıl her şeyi yöneten olmaktan çıkar. Gerçeği algılamak için aklım yerine kalbimi kullanıyor olmam, gördüğüm, dokunduğum ve hissettiğim her şey ile kendi iç benliğim arasında bir bağlantı kurmayı da kapsıyor. Kurulan bu bağla, kendimizi varolan her şey ile birmişiz gibi hissederiz. Böylelikle yaşanan ve şahidi olduğun her olay ve durumun, tarafından anlaşılması ve içselleştirilmesi çok kolaylaşır can parçam.

Havva Ateş

Neden ormanda yürüdükten sonra ya da bir dere kıyîsında oturduktan sonra ya da bir hayvanı sevdikten sonra kendimizi çok iyi hissederiz düşündünüz mü hiç can parçam? Tabiat Ana ile günlük teması olmayan ve bizim dışımızdaki canlılarla bu yoldan bağ kurmayan bizler, gerçekte büyük bir denge ve sürdürülebilirlik kaynağından feragat ediyoruz. Bundan dolayıdır ki gittikçe daha çok hastalık ve denge sorunları yaşıyor, kendimizden uzaklaşıyoruz. Çünkü enerjilerimiz Toprak Ana tarafından düzenli olarak yenilenmiyor. Tıpkı elindeki telefonun gibi, seninde şarj olmaya yenilenmeye ihtiyacın olduğunu unutmamalısın.

Havva Ateş

Yolun ilk erdemi ayırım yapabilmektir. Her birimizin içinde varolan ışık, kişiliğe akarak ister iyi ister kötü her düzeyde enerjiyle içimizi doldurup kişiliğimizi aktive eder. Kişiliğin bütünü ile ilişkisi olmayan kompleksler de patlar ve bütün psişik zihinsel yapı mayalanmaya başlar. Bedelini ağır odediğimiz ya da sonradan," hiç benlik bir davranış değil" dediğimiz hallere, ne tür bir bilinçaltı kalıbıyla onay vermiş olabileceğimizi hiç düşündünüz mü ? Hal böyleyken; özümüze, kişiliğimize uyan-uymayan ayırımları yapmakta neden zorlanıyor olabileceğimizin farkına varabilirsin can parçam.

Havva Ateş

İnsan ruhu, daha büyük evrenin bir parçası ve onun suretidir. Onun içindir ki insanın, büyük evren içindeki küçük evren olduğu söylenir ve öyledir de. Şimdi bir düşün bakalım can parçam; içini varoluşun tamamına karşı sevgiyle doldurduğunda büyük evrendeki yansımanı. Sende olandır sana yansıtılan. Nefret, hoşgörüsüzlük, öfke, kıskançlık, bencillik, ve benzeri negatif duygularını dönüştürebilmek mümkün. Geriye, makro ve mikrokozmozdaki muhteşem uyumun keyifli seyrine kendini bırakmak kalır.

Havva Ateş

Çocuk kediyi görür ve yanına doğru koşar, ardından ebeveyni de tabi. "Duuurrr!! kedi seni tırpalar." Sık sık duyduğu bu cümle, çocuğun bilinçaltına kodlanır. Yetişkin de olsa kediye her yaklaşmaya çalıştığında temkinli olmaya çalışır, bilirsiniz. O tarz bir kodlaman yoksa, korku frekansında da olmayacağından her canlıya sevgi sunabiliyorsun bolca. Dinlediğim bir videoda, arkadaş çok güzel bir tespitte bulunuyor; "Eğer bir ürünü para ödemeden kullanıyorsan ürün sensindir," diyor. Sonra da watsap, youtobe, facebook instagram, amazon ve benzeri mecraların, gerçekte amaçlarının ne olduğuna, bizlerin hayatını nasıl da kontrol ettiğine ve duygu durumumuza kadar bilinçaltımıza ne tür etkileri olduğuna değiniyor. Peki ne mi yapacağız can parçalarım? Bilinçleneceğiz, farkındalığımızı arttıracağız. Zihnimizi dışa değil içe, öze yönlendireceğiz. Negatif taraf, görevini yapıyor. Yolunu bulup, bizlerin duygularını karanlığa doğru yönlendirmeye çalışıyor, şuan da yarattıkları ortam gibi... Bizler de, onların bize sağladığı vizyonlara inanmak yerine, düş'ümüz neyse o doğrultu da yaşamayı amaçlamalıyız. Kendimize güzel bir dünya yaratma yolunda hiç yan yollara sapmadan, ışığa doğru ilerlemeliyiz. Kuantum düşünce, kelebek etkisi diyoruz, her şey enerji diyoruz ve öyle de. Düşündüğün, düşlediğin her şey senin yaratımın ve gerçeğindir. Farketmelisin can parçam...

Havva Ateş

Sevgili genç kardeşlerim,

Bir kısmınız, bütün sezon boyunca gayet düzenli bir şekilde sınava hazırlandınız. Bir kısmınız, şartlar elverdiğince hazırlanabildi. Bir kısmınız ise, şartlara rağmen hazırlanmaya çalıştı. Sonuçta, elinizden gelen oydu ve onu yaptınız. Seanslarda, sınav esnasında duyacağınız heyecan ve sonrasına dair kaygılarınızı anlattınız. Gireceğiniz bu sınav evet çok önemli ama hayatınızın sonu demek de değil. Sınav günü, hayatında keyifle yaptığın her ne varsa yine onu yapmaya gidiyormuşsun gibi o salona gir lütfen. Heyecanının arttığı anlarda ise, 1-2 dakika derin nefes alıp ver, suyunu iç ve soruya öyle dön. Bilgiler senin kafanda ve sırası gelen sana hizmet edecektir emin ol. Sen sadece sakinliğini koru. Ebeveynleriniz ve büyükleriniz olarak bizler, her durumda yanınızdayız. Yeter ki peşinden koşacağınız bir düş'ünüz olsun. Kolaylıklar ve başarılar diliyorum can parçalarım.

Havva Ateş

23 kromozom anneden, 23 kromozom babadan aldıgımıza göre onlarız aslında. Rağmen, farklılıklarımızı farkedip ne kadar da kendimiz olmayı başarabildiğimizi de düşünelim. Çünkü bunu da onlara borçluyuz. Olmasalardı olamazdık... Eee o zaman, tüm babaların bu günü kutlu olsun

Havva Ateş

Dinliyormuş gibi yapmak,

Okuyormuş gibi yapmak,

Çalışıyormuş gibi yapmak,

İzliyormuş gibi yapmak...

Farkındaymış gibi yapmak...

Biliyorum, dikkat dağıtan o kadar çok şey var ki hayatımızda. Kafalarda, dünden kalan ve yarınla ilgili onca pencere açık durumda. Mesela sohbettesin ama değilsin, aklın telefonda. İştesin, bedenin orda ama ruhun başka bir yerde. Beş on sayfa kitap okumuşsun ve hiç bir şey anlayamamışsın. Oysa içinde olunca anın, nasıl geçtiğini bile anlamıyorsun zamanın. Yaptığın her neyse o an, bütün detaylarına hakim oluyorsun. Öncelikle, açık kalan pencereleri sırasıyla halledip kapatarak başlıyoruz çalışmalara. "Şimdi ve burada" olmak, odaklanabilmek mümkün can parçam.

Havva Ateş

Danışanım olan beyefendi durumunu anlatmaya başlıyor. "Sanki lanetlenmiş gibiyim, bir insanın her işi ters gider mi ? Artık bir şey yapmaya niyetlendiğim vakit, doğabilecek bütün sıkıntıları belirleyip öncelikle onları devre dışı bırakıp işe öyle koyuluyorum. Ancak yine de mutlaka bir terslik oluyor ve benim istediğim gibi olmuyor neden ?" diye soruyor. Seanslar süresince bir takım yöntemlerle bu negatif kalıbın ilk oluştuğu anı bulup, o kalıbı dönüştürüyoruz. "Dünyamız tüm olaylarıyla birlikte, bizim düşüncelerimizle yaratılır." Hayatımızda her ne olmuşsa ve her ne olacaksa hepsini biz yaratıyoruz." Bu iki cümle üzerinde uzun uzun düşünelim can parçam... Olumsuz duyguları olumluya dönüştürebilmek mümkün bilmelisin.

Havva Ateş

Eyvahhh!!! 40 oldum hala yuva kuramadım. Yeniden bir iş kurmayı, onu devam ettirmeyi nasıl başaracağım ki? Şu saatten sonra benim bunları öğrenebilmem mümkün mü? Bu tarz onca soruyla telaşa kapılırız. Hayata geç kalmak, uyanışa geç kalmak diye bir durum söz konusu mudur peki? Hayat bir nefestir ve son nefesimize kadar fırsatlar sıralıdır. Bu nedenle gerçekte bir şeylere geç kalmayız. Geç kaldığını zannedip telaş yapma duygusunun altında, aslında ertelemek, ötelemek yatıyor olabilir. Kişinin bilinçaltinda kendisini yetersiz görme duygusu hakim olabilir. Can parçam, paniğe kapılıp yanlış kararlar almak yerine, seni bu ana kadar durdurmuş gibi görünen bu tarz oyalayıcı bilinçaltı kalıplarından kurtulabileceğini biliyor musun?

Havva Ateş

Arabadasın ve müzik dinlemek için elin radyoya gidiyor. Onca frekans içinden bir tanesini seçtin ve dinliyorsun. O frekansta iken diğer frekanslardaki müzikleri duyman mümkün değil, öyle değil mı? O anki ruh halin ve kendi enerjinle o seçimi sen yaptın biliyorsun. Korku ve endişe frekansını da sen seçtin, sen ısmarladın. "Ben kendime bu kötülüğü neden yapayım ki?" dediğini duyuyorum. Kendi alanını belirleyememekle, kendi değerini bilememekle olabilir mi? Çünkü herhangi bir durum ihtiyacı olanla buluşuyor, ihtiyacı olana gidiyor can parçam. Senin bu hallere neden ihtiyacın olabilir hiç düşündün mü?

Havva Ateş

"iki arada bir derede kalma" hali insanın enerjisini düşürür, hastalıklara davetiye çıkarır. Çünkü; belirsizlik kaostur, zihin belirsizliği kaldıramaz. Peki, neden bu zihinsel karışıklıkları yaşarız? Bize aitmiş gibi görünen ama ait olduğu hissini veremeyen, sadece bir ışık kırılmasından ibaret olan gölgemiz misali, hayatlarımıza onca şeyleri dahil ediyoruz ve onlarla ilintili yaşıyoruz. İşinde, evliliğinde, okul tercihinde ve sosyal ilişkilerinde kendine karşı ne kadar netsin? Hayatın sana sundukları arasında, senin için anlamlı gelenleri fark edebiliyor musun? Can parçam, bu halleri anlayabilmek ve kendine karşı net olabilmek için neye ya da nelere ihtiyacın olabilir?

Havva Ateş

Nice insanlar tanıdım, tek başlarına ama yalnız hissetmiyorlar. Nice insanlar tanıdım, o kadar kalabalık ki çevreleri yine de kendilerini yalnız hissediyorlar. Yalnızlık niceliksel bir sorun olmaktan öte niteliksel bir sorundur. Sahip olunan kişi sayısı ya da ilişkilerin sıklığı değildir. Söz konusu olan; bireyin varolan ilişkilerinden ne derece doyum aldığı, ne kadar mutlu olduğudur. Şimdi bir düşün bakalım can parçam, seni her halinle anlayabilen biriyle en son ne zaman tatlı tatlı sohbet edebildin? En kötü ya da en iyi ânını kiminle içtenlikle paylaşabildin? O kimse kendinde olabilir, kendinle ilişkin hangi seviyede, ne kadar samimisin kendine? Kaç kişisiniz mesela evde, kaç kişilik yalnızlık barındıriyorsun bünyende? Çünkü; insanların psikolojik problemleriyle yalnızlık hissiyatı arasında oldukça yüksek bir bağ bulunmuştur. Kendinle ve çevrendeki insanlarla gerçek bir ilişki bağı kurmak için neye ihtiyacın olabilir?

Havva Ateş

İlk yurdumuz olan rahim; insanın varolmaya başladığı, kendini oluşturduğu can bulduğu yerdir. Gerekli asıl kodlamalar burada yapılır ve bir nakış gibi işlenir DNA'larımıza bildiğimiz üzere. Gök-BABA; koruyan ve örten güç olarak anlatılırken, toprak-ANA; doğuran, besleyen ve sevgiyle büyüten olarak sembolize edilir. Anne ile kurulan ilişki rahimde başlar ve yaşam boyu kuracağımız bütün ilişkilerin temelini oluşturur. Onun için bireylerin psikolojik bir çok sorununun altında anneyle olan ilişkilerinin detayları yer alıyor. Eğer bu ilişki hasarlıysa, eksikse veya yanlışsa kişiliğimizin yapı taşları yanlış yerleşiyor. Bu ilişki tarzı; evliliklerin gidişatını değiştiriyor, hayata bakışımızı ve tutunuşumuzu belirliyor. Bunun içindir ki annelik, en kutsal okuldur insanlık adına. İçeriği yaşam boyunu kapsayan lakin bir gün olarak kutlanan 'Anneler Günü'müzü kutluyorum.

Havva Ateş

Geçmekte olduğumuz bu süreçler için, " Ne kötü günlere kaldık" derken bile sorgulamaya başladık bu dünyadaki halimizi can parçalarım. Ancak, korku frekansında olanlarımız da var elbette. Anlamaya gayret edelim ki, yaşamda tesadüf diye bir şey yok. Ne bir saniye eksik, ne bir saniye fazla yaşamamız mümkün değil, farkında olanlar bilir. Bir düşün can parçam, aylarca hatta yıllarca hasta yatağında ölümü bekleyen insanların durumunu... Kendimizle buluşmak üzere geldiğimiz bu yaşamda, ne de çok uzaklaşmışız kendimizden onu farketmiyor muyuz? Maddi dayanaklarımızın , güç sandığımız egolarımızın gözle görülemeyecek kadar küçüçük bir şey karşısında tuzla buz olduğunu tecrübe etmiyor muyuz dünyaca? Hem içsel, hem dışsal bütün o gereksiz fazlalıklarımızı farkedip atmıyor muyuz üzerimizden? Böylelikle içe, kendimize uyanırken ne de güzel şifalanıyoruz farkındasın. Kendimizi anlamaya başladık. Hepimizin bir bütün olduğunu fark ettik. Zihnimizi değil, kalbimizi pusula olarak dikkate alıyoruz artık. Şifalanıyoruz can parçam Yaradana güven, şifalanıyoruz uyanarak...

Havva Ateş

Özelden yazan can parçalarım, bu süreçte psikolojilerinin bozulduğundan bahsediyorlar. İnsan zihninin sınırları çözülebilmiş değil. Düşünsel olarak kendini hasta edip yatağa düşürebilmekte hatta ölümle dahi sonuçlandırabilmekte. Ya da ateşin üzerinde yürüyüp hiç zarar görmemekte. İçinde bulunduğumuz bu süreçde zaten hazır bir zemin de mevcutken negatife düşmek haliyle çok kolay farkındayım. Bu nedenle kendi yöntemlerimi sizlerle paylaşıyorum. Öncelikle bu durumla ilgili sürekli haber seyretmemenizi ve her bilgiyi almamanızı öneririm. Biliyorum merak da ediyorsunuz ama o kadar çok bilgi kirliliği varken zihnimizi karartmamak, bedene korku salmamak yerinde olacaktır. Bu durum öncesi planlarınızı ve hayallerinizi daha da güzelleştirin. Kendinizi keşfe çıkın, iç dünyanızı bir gözden geçirin. Sizi mutlu edecek uğraşlarla meşgul olun. Dikkat edilmesi gereken durumlara özen gösterip normal hayatınıza devam edin. Ilahi plana güvenin... Varoluşunun farkında olan her Insan, ortaya çıkan her engeli, karşı duran her zorluğu kutsamasını bilir. Bizlere bu aşamada,olup biteni iyi okumak ve doğru mesajı almak görevi düşer can parçam. Bunun içinde sağlıklı ve farkındalıklı düşünen, pozitifde kalabilen zihinlere ihtiyaç var. Insan düşündüğüdür ve düşündüğü de dünyasını, varoluşu oluşturur. Güzel düşleyelim bugünü ve yarını can parçam.

Havva Ateş

KORKU, insan yaşamını komple felç eden en etkili duygularımızdan biridir. Önce zihne iyice yerleştirilir ve yavaş yavaş bedeni de sararak bütün özgürlüğümüzü elimizde alır. Kabal yani negatif, bunu iyi bildiğinden bu süreç de bizlere tam da bunu yaşatıyor. Yaşamımız akıp giderken ne kadar farkındaydık, her yıl ülke bazında kaç insan trafik kazasında ölüyor? Kaç insan açlıktan ölüyor? Kaç insan kanser, solunum yetmezliği ya da diğer hastalıklardan ölüyor? Araştırdığınızda göreceksiniz ki bu süreçteki kayıplarımız kadar ya da daha fazla. Keşke bütün bunların hiç biri olmasa ve insan eceliyle tekamülünü tamamlasa diyorsunuz. Peki bütün bu olup bitenler ilahi sistemin kontrol ve tasarrufunda değil midir? İstese negatife engel olamaz mı? Kabal, ilahi sistemin dışında mıdır? Evrende hiç bir şey İLAHİ SİSTEM'in dışında olamaz. Bunca ölümler, acılar sıkıntılar...? diyorsunuz. Buraya gelmeyi ve burda deneyimleyeceğimiz her şeyi biz seçtik. Burası bir hayat okulu ve bizler her deneyimimizle bilinç seviyemizde yükseliyoruz. Bu dünyayı terketme şekillerimiz farklı nedenlerle olsa da sonucda vakit dolduğu içindir bunu biliyorsun can parçam. Daha önce yaşadığımız her şey gibi bunu da atlatacağız. Bizlere giydirmeye çalıştıkları korku kıyafetlerini üzerimizden atıp Yaradana güvenelim lütfen. Önümüz bahar ve bu süreçde farkına vardıklarımızla birlikte sevdiklerimize doya doya sarılıp kırlara çiçeklere koşacağız. Her şey çok daha güzel ve öze uygun olsun bunu diliyoruz. Ne diyor Nazım Hikmet, "Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak... Yani, yarınlara dair planlara ve güzel hayallere devam ediyoruz can parçam.

Havva Ateş

Yürüyüş sonrası oturdum suyun kenarına, doğayla bir olmak adına. Bir köpek, değişik sesler çıkaran onca kuş, yanağımı hafiften okşayan rüzgar, sessizmiş gibi duran ama bağrında onca canlıyı barındıran su, toprak ve ben. Daha bir ay öncesi toprakda yeşermemiş ve kuruydu. Şuan çıplak ve kurumuş gibi duran ağaçlar çok değil yirmi gün sonra yemyeşil olacaklar. Doğadaki ritim ve döngü nasılda işliyor sessizce... Farkına varıyorsun ki insanın biyolojik fonksiyonlarının hepsinin doğayla enerji boyutunda bir bağı var. Büyük küçük bütün hücrelerimiz, her türlü bedensel ritim doğada yaşanan döngüye uyumludur. Tabiattaki kurgunun aynısı insan için de geçerlidir. Ondan sebep resimlerimi doğadan seçiyorum ve her fırsatta doğaya akıyorum. Çünkü, doğayı gözlemledikçe kendimi ve yaşamı anlamam kolaylaşıyor. Can parçam, yaşadığımız bu süreç yaşam ve kendimizle ilgili bir çok şeyi anlamamızı sağlayacak olan bir süreçtir. Tıpkı ağaçların, köklerden gelecek olan suyu dallarına dağıtma zamanına kadar gereken sabır ve anlayışı göstermesi gibi.

Havva Ateş

Tüm dünyanın dahil edildiği bir oyun. Perde açıldı ve oyun başladı. Bu oyunda, hepimiz birer muhteşem oyuncularız. Birlikte ilk oyunumuz bu, hatırladığım. Doğanın ilk kuralı, her şey birbiri için yaşar. Yaratılmış olan her şey çok ince bağlarla birbirine bağlıdır, yani BIŔ'dir. Öyle olunca da birbirimize karşı sorumluluğumuz ne denli büyük farkında mıyız can parçalarım? Bu vakanın, en az kayıpla ülkemizden ve dünyadan uzaklaşması için üzerimize düşen bu büyük sorumluluğun bilinciyle rolümüze sarılalım lütfen... Birinci doğru hareket olarak "evde kal " uyarılarını dikkate alalım can parçam. Sakin olalım ki sağlıklı düşünüp bu süreçte güzel şeylere vesile olalım sevgiyle. Hani o vakitsizlikten izleyemediğin filmler vardı ya işte tam zamanı. "Hayatımı yazsam roman olur"deyip duruyordun, o gün neden bugün olmasın? Ailene zaman ayıramıyordun ve şimdi biraradasınız. Yapamayıp sürekli ertelediğin maskelerin, okumak istediğin kitapların için işte fırsat. Hayatını gözden geçirmek için al sana zaman. Yeni ve bütüncül bir anlayışla hayata devam etmek için, güzel bir fırsatta olabilir bugünler öyle değil mi? Bu perdeyle birlikte diğer perdelerimizde açılacaktır belki de...?

Havva Ateş

Bu güne kadar ne çok küçüklü büyüklü olaylar yaşadın can parçam, hepsini de atlattın ki bu yazıyı okuyorsun.
Daha çok yarınlar endişendirdi seni, yarınlara yatırım yaptın bu gününü yaşamayarak. Yeri geldi cumartesi pazar da dahil çalıştın, ailene sevdiklerine zaman ayıramadan.
Dünyanın bir yerinde aylarca süren yangınlar, helâk olan canlılar oldu. Başka bir yerinde insan insana kıydı ve kıymaya devam ediyor. insan doğaya kıydı ve kıymaya devam ediyor.
Can parçam, kendinle o kadar meşgul oldun ki olup biteni ve diğer can parçalarını farkedemedin çoğunlukla.
Ve bugün bir virüs geldi; insanlık teknoloji de ne denli gelişmiş olsa da , başka gezegenlere gidebiliyor olsak da , çok paramız olsa da hiç bir işe yaramayacağını gösterdi. Bütün can parçalarının birbirleriyle nasıl bağlantılı olduğunu, birbirlerinden hiç bir farkları olmadığını ve birbirlerine karşı büyük sorumlulukları olduğunu da gösterdi.
Yani; evrene, varoluşa ve onun kurallarına olan borcumuzu gösteriyor aslında.
Bu sürecin farkındalığımızı arttırmak ve bilinç düzeyimizi yükseltmek için bir aşama olduğunu farketmemiz gerekiyor ki çok daha büyüklerini tecrübe etmek durumun da kalmayalım.
Süreci ciddiye alır önemsersek ve evde kalmanın aslında ÖZ'de kalmak olduğunun da bilincine varırsak bu kadarla yükselmemiz de mümkün olabilir can parçalarım.
Biz seyredelim, martı martı gibi deniz deniz gibi varolsun. Onlar seyretsin, insan insan gibi varolsun...

Havva Ateş

Doğa hızlı bir şekilde uyanıyor gözlerimizin önünde. Eskilerin deyimiyle önce havaya, sonra suya ve nihayet toprağa düştü cemre. Doğanın bir parçası olan biz insanlar da bu uyanıştan müthiş etkileniyor, nasibimizi alıyoruz elbette. İçimiz kıpır kıpır, sayısız umudumuz var, neşe ve sevgiyle doluyuz.
Sevgili can parçam, kış geldi geçti. Sen hala geçmişte yaşayarak baharı yani bu gününü neden heba ediyorsun? Bedenine odaklan lütfen ve ne hissettiğine dikkat kesil. O bu gününü hissediyor ve yaşıyor, zihnin ise seni geçmişte tutarak bu günün güzelliklerinden mahrum ediyor.
Baharın enerjisini hissedip bedeninle, zihninle ve ruhunla harmanlamalısın.
Sürekli geçmişte takılıp kalan zihninin bu güne konsantrasyonunu sağlayıp, baharı (ânı) yaşamanın mümkün olabileceğini biliyorsun değil mi?

Havva Ateş

Sürekli düşündün, günlerce kafa yordun planlar yaptın ve üzerinde çalıştın.
İstediğin şeyler için yapman gereken ne varsa, fazlasını bile yaptın ama ya olmadı ya da olduysa da seni mutlu kılmadı değil mi?
Bütün çabanı ve niyetini sadece zihninle oluşturduğundan , olmasını istediğin o durumun ateşini öncelikle yüreğinde hissetmediğinden olabilir mi? Çünkü; sevgiyle oluşturulan niyetler ancak hakikate dönüşebilir ve bizi mutlu kılar.
Gerçekte neyi istediğimiz, kendimizi tanımak ve kalbimizle bağımızı kuvvetlendirmekle mümkündür biliyorsun. Bunlar için neler yapıyorsun peki?

Havva Ateş

Kocaman ağaçlara bakıyorum ve yanlarında o kadar küçüğüm ki kendimi(insanı) sorguluyorum. Karıncaların da bize nasıl baktığını düşünerek diğer taraftan...
Büyüklük ve önemli olmak fizikselliğimiz ve gücümüzle mi alakalı, varoluşumuzun taşıdığı anlamlarla mı? Bu anlamları nasıl ve neye göre belirleyeceğiz peki?
İnsan doğar CAN kazanır, büyür GÜÇ kazanır. Gücünü İKRAR'ından yani verdiği kararlarından alır. Kararlarında ADALET'li ise ERDEM'li olur. Adaletinde kemâli bulursa KAMİL olur. Bunlardan biri eksik olursa, insan da İNSAN olamaz. KAMİL olmayana da insan değil BEŞER denir ve beşer hep şaşar, der Yunus. Bu tanımlamalar bana o kadar anlamlı gelmişti ki her daim paylaşmaktan keyif almışımdır.
İnsan formunda dünyaya gelmemizin insan olabilmek için yeterli olmayacağını anlatır Yunus Emre böylelikle. Diğer taraftan "önemli olan yaşarken insan olabilmek" der Mevlana.
Yaşamdaki tıkanmalarımıza ve huzur arayan iç benliğimize, bu süreçlerin eksik yürümesi ve ya tamamlanamaması neden oluyor olabilir mi? Neleri farketmemiz gerekir?

Havva Ateş

Biriyle tanışırsın, bir başlarsın sohbete kırk yıllık arkadaşın gibi zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın.
Bir başkasıyla merhabalaşırsın ama bir türlü devamını getiremezsin, bir bahane bulup uzaklaşmak istersin oradan.
Aynı durumları sen de karşı tarafa yaşatmış olabilirsin.
Ne isterseniz onu değil, neyseniz onu çekersiniz. Peki siz ne olduğunuzun(frekansınızın) tam olarak farkında mısınız?
Frekanslar, elektriğin tutması ya da tutmaması...
Evrende her şey enerji artık biliyoruz ve enerji titreşerek salınıyor. Var olan her varlığın bir enerji alanı frekansı var.
Dinlediğimiz müzikten, tercih ettiğimiz renkler ve kokulara kadar. Bulunduğumuz ortamlardan kullandığımız eşyalara kadar. Karşılaştığımız her insandan, zihnimizdeki her tür düşünceye kadar. Kalbimizde barındırdığımız duygulardan ruhsal hissiyatlarımıza kadar olan her şey frekansımıza direk etkilidir.
Frekansın düşük mü yüksek mi?
Kendinize sık sık, "kendimi nasıl hissediyorum" diye sorabilirsiniz...Mutlu, huzurlu, öfkeli, yorgun, gergin?
Frekansımızı düşüren etmenleri ortaya çıkarıp
çözüme kavuşturmak ve frekansımızı yani enerjimizi yükseltmek mümkün biliyorsunuz değil mi?

Havva Ateş

Şuan her ne yapıyorsan bir düşün bakalım ne için kim için yapıyorsun?
Sadece kendin için, çocukların için, eşin için, anne- baban için, hiç tanımadığın insanlar için, diğer canlılar için, ülken için ve dünya için...
Şimdi de bu yaptıklarını niçin yaptığını bir düşün...SEVGİ duyduğun için olabilir mi?
Sevgi insanoğlunun en temel ihtiyacıdır ve özünde varolan bir duygudur.
Şimdi de sevgiye verdiğin şekle bir bakalım mı?
"EĞER seversem, eğer şunlar varsa, şunlar olursa" diye başlarsa cümle dur.
"ÇÜNKÜ o benim için bunları yapıyor, o beni seviyor" şeklinde devam ediyorsa da dur.
Bu iki tür sevgi, şartlar değiştiğinde bitecektir. Çünkü özünden ruhundan yansımamıştır.
"Öyle ya da böyle olmasına RAĞMEN" diye başlarsa cümlelerin, işte bu koşulsuz sevgidir durma yürü.
Gerçek sevgi, fark edilme fark etmedir. İnsanın kendisinin farkına varması ve evrenin işleyişine uyanması da her şeyi koşulsuz olarak sevmesini ve anlamasını sağlayacaktır.
Mevlana'nın dediği gibi "sevgi; acıyı tatlıya, toprağı altına, hastalığı şifaya, zindanı saraya, belayı nimete ve inkârı rahmete dönüştürür."
Özünden yansıyan sevgiyse hissettiğin, sev sevebildiğin kadar...

Havva Ateş

Bir çiçek gözüne çok güzel göründü diye onu dalından koparıp yaşamına son vermek...
Sırf eti çok güzel olduğu için küçücük bir kuşu yakalamak peki?
Arabanı bir üst markaya çıkarmak, daha da lüks yaşamak için yaptığın binaların malzemelerinden eksiltmek. Yaptığın her neyse yarım yamalak yapmak, aslına uygun yapmamak...
Olmamamız gereken yerde olup, yapmamamız gereken şeyleri yapmaya kalkıştığımız için bir bedeli olacağını bilmemiz gerektiğini anlatmıyor mu yaşadığımız bunca felaketler?
Hırslarımız, egolarımız değil mi dışa yansıyanlar da?
Yaşam; her ânı ve içinde barındırdığı her şeyle kutsanmalıdır oysa, kutsa...
Ferah tut içini, varoluşa güven. Başkalarının gözünde değil, kendi ÖZ'ünde güzel insan ol.
İşte o zaman senden yansıyan güzel enerjiler kucaklayacaktır evreni.
Güzel enerjini ortaya çıkarmak için ihtiyacın olan nedir?

Havva Ateş

Modern dünya ilk defa böylesine büyük bir yangınla yüzleşti. Avustralya yanıyor...
Devasal duman yığını öncelikle Güney Amerika'nın havasını kirletti. Pasifik Okyanusu'ndan sonra Atlas Okyanusu'ndan geçerek Afrika'nın güney kıyılarına ulaştı. Yoluna devam edip Hint Okyanusu'nu da aşarak Avustralya'ya geri döndü, kaynağına.
Yani dünyada bir tur attı. Bizlerin çok uzağındaymış, bizi etkilemezmiş gibi görünen her türlü olay aslında evimizin tam da ortasında cereyan ediyor. Çünkü kocaman gibi görünen bu dünya bizim evimiz ve evrendeki her şeyle bir bağımız var. Yani, yaşamın içinde cereyan eden her vaka lokal gibi görünse de aslında globaldir. Bunu anlayabilmemiz için resmi büyütmemiz yeterli olacaktır.
Bizlerin her türlü düşünce ve eylemlerimizin sonuçları da tıpkı bu dumanlar gibi turunu atıyor, etki alanlarını aktifleştiriyor ve kaynağa yani bizlere geri dönüyor. Negatif düşünce kalıbında yaşıyorsak, dünyaya yansıttığımızda da bize yansıyacak olan da negatiftir.
Yaşamımızı, yani dünyayımızı güzelleştirmek bizim elimizde...

Havva Ateş

Su içsem yarıyor diyenleriniz var...
Sen yemek mi yiyorsun? Atıştırıyor musun? Tıkınıyor musun? Besleniyor musun?
Ne yediğinin farkında mısın peki? Neyi ne kadar yemelisin?
Diyetisyene de gittin, bir kaç ay uyguladın dediklerini kilo verdin. Sonra tekrar verdiğinden fazla almaya başladın.
Spora başladın sırf kilo vermek için, sporu bıraktın yine kilo aldın değil mi?
"offff şişirdin beni" cümlesini de hiç yabana atmayın. Sadece yediklerimiz değil dinlediklerimiz de çok önemli.
Bedenlerimizle ilgili ne kadar fikrimiz var?
Aşırı kilolu insanlarda yemek yemek, otomatik bir sürece dönüşmüştür.
Çünkü, insanı sürekli yemeye zorlayan bir takım bilinçaltı nedenler var.
Bizler diyetisyenlerden farklı olarak hipnoterapi çalışmalarımızla bu nedenleri su yüzüne çıkarıp çözüme kavuşturuyoruz.
Beden bize ihanet etmez, bizim bedenimize nasıl ihanet ettiğimizi gösterir.

Havva Ateş

Uykuların kaçmaya başladı, artık o kaliteli uyku gecelerini özler oldun.
En küçük şeye sinirlenip öfkelenmeye başladın.
Yaşam, eskisi gibi tad vermiyor, hiç bir şeyden zevk almamaya başladın.
Belin, boynun, dizlerin gibi bedeninde ağrılar sızılar ve tutulmalar yaşamaya başladın.
Sanıyor musun ki bunların nedeni sadece sensin?
Kendi bedenin, kendi canın yük değildir sana.
Başkalarının aptalca davranışları, kırıcı sözleri, bir insana yakıştıramadığınız ve şahit olduğunuz halleri yük olur kalır size. Çünkü bizi incitmiş, korkutmuş ve bizler de o durumlarda tam olarak kendimizi ifade edememiş olduğumuzdan bilinçaltı ve bedenin kayıtlarına işlemiştir. Sanırsın ki o andan sonra unuttun gitti. Malesef öyle olmuyor işte, yük olarak sen de biriktikçe birikiyor. Ta ki bir gün yaşadığın küçücük bir durum karşısında patlayana dek. Bardak çoktan dolmuştur da, bardağı taşıran son damla olmuştur o küçücük olay. Keşke, yüklerimiz bir torba, çanta, valiz ya da çuval gibi bıraktığımızda ağırlığını bedenimizden atabileceğimiz şeyler olsaydı...
Bilmelisin ki senin bedenine, canına ait olmayan her tür yüklerden arınıp, huzura ve özgürlüğe tekrardan kavuşabilmen mümkün.

Havva Ateş

Bir işe koyulacaksın, bir yolculuğa çıkacaksın. Dahil olacaksın birinin yaşamına ya da biri dahil olacaksa senin yaşamına...
Daha başındayken belirsizlikler hakimse, cevabı olmayan sorular varsa ve bunlar zihnini şimdiden meşgul ediyorsa dur!!!
İçin rahat değil ve içten içe bir tedirginlik de sarmışsa bedeni, dur!!!
Bu yolculuğa çıkmadan önce zaman tanı kendine ve karşıya. Sis bulutu dağılsın, belirginleşsin her şey ki yaşayacağın her durum yüksek bilinç ve farkındalıkla olsun.
Görünen köy klavuz istemez, hatırla...
Zihninin net olduğu, kalbinin güzel duygularla dolduğu her türlü başlangıçlar, mutlu sonuçlar doğurur gözlemle.
İşaretleri fark edemedin ve belirsizliğin ortasında buldun kendini, yapacaklarını biliyorsun değil mi?

Havva Ateş

Bir arkadaşınız vardır; onunla ne zaman görüşseniz kendinizi ağırlaşmış, mutsuz ve gergin hissedersiniz. Sizi dertleriyle boğmuştur. Bu olay bir sefer olmamıştır, onunla ne zaman görüşseniz hep aynı hale bürünüyorsunuzdur. Sürekli negatif şeylerden bahsedip durur, sanki yaşamında hiç güzel bir şey olmuyormuş gibi.
Bu aileden biri de olabilir. Anneniz, babanız, eşiniz veya kardeşiniz...
İnsanız, elbette dertlerimiz olacak konuşup paylaşacağız ama bu sürekli böyle devam ediyorsa üzerinde bir düşünmek lazım.
Bu tarz kişilerin önceliķle uzman desteğine ihtiyacı var. Belki yaptıklarının farkında bile değiller, olaylara kilitlenip kalmışlar.
Bu gittiğimiz bir kafe, alış-veriş mekanı veya herhangi bir yer de olabilir. Oradan çıktığımızda "offf bee" deyip derin bir nefes aldığımız bir yer.
Bizlerin de kendi huzurumuzu, mutluluğumuzu ve pozitif enerjimizi korumaya ihtiyacımız var.
Bu tarz karamsar kişilik yapıları ve bazı mekanlar radyasyon gibi bizleri etkileri altına alırlar. Bizlerin böyle durumlarda güç kalkanlarımızı indirip, kendimizi güvenilir alana koymamız gerekir. Elbette bunun bir sürü yöntemi mevcut...

Havva Ateş

Çocuk musun sen, bırak oyun oynamayı bir işin ucundan tut...(oysa daha on yaşındaydın)
Bu yaşta ne söylediğinin farkında mısın, ne aşkından bahsediyorsun? Kocaman kadınsın/adamsın bu nasıl giyiniş/davranış şekli böyle? Pardon da o bahsettiğin şeyleri nasıl yapacaksın ki, hayâl kurma...
Tabularımız, putlarımız deyince sadece tapınılan taşları, heykelleri mi anlamalıyız yoksa çocukluğumuzdan beri zihnimize çizilen sınırları, inançları yargıları mı?
Sen ruhunun istediklerini yaşamak isterken, yaşadığın ortam, insanlar ve şartlar uygun değildi ya da öyle algılaman sağlandı, engellendin...
Yapamadığımız, yaşayamadığımız(ama çok istediğimiz) onca şeyi nereye hapsettik peki?
Ruhumuzdaki o ateş, gerçekten söndü mü?
Yaşamımıza yansımaları nasıl (oldu)olmaya devam ediyor?
Tabularımızdan ve putlarımızdan özgürleşmek için neye ya da nelere ihtiyacımız olabilir?

Havva Ateş

İstemediğiniz şeyler için ne kadar sıklıkla hayıflanıyorsunuz?
Şişman olmak istemiyorum.
Parasız kalmak istemiyorum.
Hasta olmak istemiyorum.
Bu ilişkiyi sürdürmek istemiyorum.
Bu işimde takılıp kalmak istemiyorum.
Yalnız olmak istemiyorum.
Mutsuz olmak istemiyorum.

Yeni bir yıla girerken kendimizle ilgili, yaşamla ilgili yeni yeni kararlar aldık değil mi?
Yaşamımızda değişiklik yapmayı istiyorsak, olumsuzluklarla savaşmayı ve onlar üzerinde düşünmeyi bir kenara bırakıp dikkatimizi istediklerimiz üzerinde yoğunlaştırmamız gerekir. Nasıl mı? Yukarıdaki olumsuz cümleler yerine, olumlularını benimseyip içselleştirerek...
Unutmayın; söz kehanettir.

Metabolizmam muhteşem şekilde çalışır
Maddi, manevi bolluk içersindeyim
Ruh, beden ve zihin sağlığım uyumlu bir şekilde bana ve bütüne hizmet ediyor

Yanımda mutlaka sevenlerim hep varolur
İstediğim , düşündüğüm her şey gerçekleşiyor(ne istediğinize ve ne düşündüğünüze amannn dikkat)

Negatif kalıplarımızı dönüştürmediğimiz sürece, kısır döngü devam edecektir bilmeliyiz.

Ee o zaman 2020, yeniyi inşâ edeceğimiz muhteşem bir yıl olsun mu? İYİ SENELER

Havva Ateş

Karanlık kadar hiç bir şey; ışığı, hazineyi mucizeyi göze çarpar hale getiremez. Güneş, karanlıktan sonra gelmiyor mu aydınlıkla?
"Her durumda yanındayım" diyen insanların, her durumda yanımızda olamayacağını o karanlık günlerde anlamıyor muyuz?
Sahip olduğumuz maddi manevi her şeyin değerini yokolduğunda (kötü günler yaşarken) farketmedik mi?
Aydınlık (olumlu)süreçlerin de molaları olduğunu defalarca tecrübe etmedik mi?
"Bilmemekten korkma" diyor, kadim bilgeler. Bilmemek karanlıksa, bilmediğini bilmek götürmez mi bizi aydınlığa?
Yaşam; en kötü sandığımız karanlık ve en iyi sandığımız aydınlık kadar sabit iki uç noktadan mı ibarettir sizce? Iki uç arasındaki çizelgede başka başka hallerimiz olmuyor mu?
Karanlık da tıpkı aydınlık gibi bizleri bir tık yukarı taşımak ve farkındalığımızı arttırmakla görevli bir unsurdur. Aralarında sadece hafif bir sis bulutu vardır, gözlemle.
Bu akışı nasıl mı farkındalıkla idare edip, dönüştereceğiz?

Havva Ateş

Daha fazlasını istemek insan doğasının gereği olsa da yaşamın içindeki her şey olumlu ya da olumsuz farketmez, olması gerekenden fazla olmaya başlayınca bir sinyal duyarız. Bu içerden, derinlerden gelen bir sinyaldir. Ruhen ve bedenen bir şeyler ters gitmeye başlamış, tatminsizlik sarmıştır ortalığı. "Çok fazla" karşısında kalbimiz yorulur, enerjimiz boşalmaya başlar. Popüler kültürde buna "tükenmişlik" densede ruhun aç kalması, kişinin ruhunu doyurduğunu sanıp kendinden, evinden uzaklaşarak ruhunu ve bedenini hasta etme halidir.
Günlük hayatın koşuşturması içinde iç benliği dinlemenin bir yoludur eve (öze) gitmek, içinde bulunduğumuz istasyona bir gözatmak...
Bunu bazen fiilen yaparız bazen de düşünsel bazda...
Devam eden bir yaşamımız var, orda takılıp kalmamıza zaten müsade etmeyecek ancak yeniden güç toplamak ve kendimiz olmak adına orda ihtiyacımız kadar kalmalıyız.
Evinin(öz benliğinin) yolunu anımsıyor musun?
Rahatsızlıklarının çözümsüz noktaya gelmemesi adına neler yapman gerektiğinin farkında mısın? Sürecine eşlik etmemi istersen,

Havva Ateş

Bir bahçe hayal edelim...Çamuruyla, her tarafa uzanan, sarkan yabani otlarıyla ve yeşillikleriyle. Bu bahçe; susuz kalabilir, sel de basabilir. Çok fazla sulanıp böceklenebilir de, aşırı sıcaktan kuruyup gidebilir de.
Mucizeler görebilir, yemyeşil olup bütün meyve ve sebzelerini de sunabilir. Çok istediğin o iş olmayabilir, hiç beklemediğin bir davranışı o insandan görebilirsin.Bir ömür boyu diye çıktığın o yolculukta yalnız kalabilirsin. İstediğin o bölüme girememiş, o üniversiteye gidememiş olabilirsin.
Bu durumlarda derin bir boşluğa düşülür ve kalpte kuvvetli bir acı hissedilir bilirsiniz.Çünkü yaşamını onların olabilirliği üzerine inşa ettin, bağlarını ve etkenlerini düşünmedin.
Oysa, bir bahçenin başına ne gelebilirse bizim başımıza da o gelebilir. Yaşam sadece ve tek başına bizim üzerimize kurgulanmış değil, yaşamın içinde varolan her şeyle bir bağımız var ve etkenler çok yönlü.
Bu yaşanılan durumlardan az etkilenmek ve durumu derinleştirmeden atlatabilmek adına neler yapabiliriz? Ruhsallığımızı nasıl dengeleyebiliriz?

Havva Ateş

Yaşamımıza dahil edeceğimiz her şeyle bağ kurar, kendimizle o şeyleri ilişkilendiririz. Bu bağların çoğunluğu, zaman içersinde görevini tamamlayıp çözülürken, özellikle çocukluk döneminde (deneyimsiz olduğumuzdan) bilinçaltının kurduğu bağlar, sonraki yaşam sürecimizde bağımlılıklarımızın bir çoğunun temelini oluşturuyor gibi görünüyor. Her birimizin en az bir tane olmak üzere bağımlılıklarımız var ki zararsız oldukları için gözümüze batmıyor. Şimdi, sürekli yaptığınız aynı şeyleri düşünür müsünüz lütfen...
Burada asıl mevzu, bize ve çevremize maddi-manevi zarar verenler elbette. Bu durumlar hem fizyolojik hem de psikolojik olmak üzere iki koldan da çalışılması gereken haller elbette.
Örneğin; sigara bağımlılığı nikotin bağımlılığı gibi görünse de, eczaneden bir nikotin bantını alıp vücuduna yapıştıran ve öyle yaşayan birilerine hiç denk gelmedim, ya siz?
Alkol bağımlılığı; sarhoş(serhoş) başın hoş olmasını tetikleyen içsel dürtü yada dürtüler ne olabilir?
Uyuşturucu bağımlılığı; zihin, beden neyi yada neleri yaşamak istemiyor da uyuşmayı tercih ediyor acaba?
Alışveriş bağımlılığı; eksik olan ne yada neler var ki yeri başka şeylerle doldurulmak isteniyor?
Bağımlılıklarımız, bizzat bir şeyeymiş gibi görünsede derinlerde yatan bambaşka bilinçaltı yüklemelerimiz mevcut. Hipnoterapi çalışmalarında, derin trans durumlarında durumun böyle olduğunu görüyoruz. Derin bağları çözdükçe, kişilerin bağımlılıktan kurtulduklarına tanık oluyoruz.

Havva Ateş

Çok gençtiniz ikinizde ve her şey nede güzeldi, aşıktınız...
Hiç beklemediğin bir andı ve içinde bulunduğun koşullar da uygun değildi ama aşk kapıyı çaldı...
Her şey tamamdı, aşkı bekliyordun ve geldi...
Yaşadığınız her şey mıh gibi işledi beyninize ve yüreğinize. Her şeyi yoluna koyup evlenmeyi de düşünürken bambaşka gelişti yaşam. Olaylar, önce bedenen sonra da kalben başka yönlere savurdu sizi. Diğeri; senin yaşamına dahil olup görevini tamamladı ve yoluna devam edip akışı kucakladı. Biliyordu ki yaşam; anda varolandı, payına düşenin hakkını verdi. Peki sen? Hala geçmişte, hatıralarınızla yaşayarak bu gününü ıskalamak niyetinde misin? Yıllar sonra, çıksa gelse ve deseki; "kaldığımız yerden devam edelim" bir düşün, hiç bir şey o anlardaki gibi olur muydu?
Sen, o zamanki sen misin? O hala aynı mı sanıyorsun? Görüntün, düşüncelerin, hayallerin aynı mı bir düşün...
İnsanın dününde takılıp kalmasına neden olan bilinçaltı kalıpları neler olabilir?
Bugününe adım atmana hangi haller izin vermiyor, birlikte değerlendirmek istermisin?

Havva Ateş

Hadi bugün bütün yaşamımızı bir gözden geçirelim...
Şuana kadar yaptığımız bütün yanlışlar, aldığımız saçma sapan kararlar, mutluluğa gidecek diye çıktığımız yollar, açılması için uğraşırken kapanan kapılar...
Üzüldün mü üzülme. Onları yaşamamış olsaydık bugünkü biz olabilirmiydik hiç düşün. Yaşamdan hep bir şeyler istiyor ve çabalıyoruz ya, şu ana kadar yaşattıklarıyla yaşam bizi olmamız gereken yere hazırlıyor olabilir mi?
Ne kadar tehlikeli sularda yüzüyor olursak olalım, esas istediklerimizden çok uzaklaşmış gibi de görünsek içimizde yönümüzü gösteren bir pilotumuz var. Dışımızda olup bitenle büyürken içimizdeki pilotumuzu keşfedip onunla bütünleşirsek, yaşam çok daha eğlenceli olacak ve döngü hızla tamamlanacaktır bilmelisin...
Peki, seni yönlendiren o iç ses de denilen pilotunla tanışmak için neye yada nelere ihtiyacın olabilir?

Havva Ateş

Adımlar vardır, sevince eşlik eder; adımlar vardır yok oluşa götürür. Biri
dönüşümün adımlarıyken, öteki kendinden vazgeçişin, ölümün. Bizim
istediğimiz dönüşümün adımlarıdır. Ancak çok insan, kendi adımlarını atmaya
cesaret edemez de başkasının adımlarıyla uyum sağlamayı tercih eder.
Bu durum altında bir insanın hayatı solgunluğa yenik düşer çünkü ruhun ateşi
sönmüştür.
Kendini varetmek yerine, başkası olmayı tercih ederek kendini
değersizleştirmiş ve kendine dayattığı suskunluğu içten içe onu tüketmeye
başlamış ve mutsuzlukla birlikte bedensel rahatsızlıklar da dillenmeye
başlamıştır. İçerde can çekişen ruh, farkedilmek arzusuyla çırpınmaktadır
çünkü.
Basitçe; annenin, babanın yada eşinin veya herhangi birinin kıyafetlerini
giydin üzerine...
Kopyala yapıştır yöntemi, egonun kolay olanı seçme biçimi midir?
Kendini varetme çabasına girmeyen bir insanın, gerçek mutluluğu bulması
mümkün müdür?
En yakın yada çook uzaklar olsun, ilk bir adımla başlar her şey oysa...

Havva Ateş

Yaşamımız sürecinde, istediğimiz şeyleri elde etmişsek bunları birer başarı,
edememişsek de başarısızlık olarak hanemize kaydederiz.
Bir çok kavramda olduğu gibi başarı-başarısızlık kavramları da iyi/kötü şeklinde
daha yüzeysel bir bakış açısıyla işlenmiş zihinlerimize.
Çocukluğumuzdan itibaren, başarısızlıktan
nefret ettirilerek zamanımızı harcarız, korkusuyla yeri gelir sağlığımızdan
oluruz. Oysa ki başarısızlık, başarıdan çok daha iyi bir öğretmendir. Başarısız
olmuşsak, başarmak istediğimiz o hale hazır olmadığımızı, o hali aslında çok
da istemediğimizi anlatır da bize, o an için anlayamayız dövünmekten.
Başardıktan sonra da o konuda başarısızlığa uğramak ve beklenilen
sonuçların elde edilememesi düşündürücü değil midir?
Gerçek başarı; ruh-zihin-beden üçlüsüyle bütünleşen her şeydir. Başımızın
üzerinde vızıldayarak(fısıldayarak) kendi istediklerini bize yaptırmaya
çalışanların isteklerini gerçekleştirmek değil.
Başardığını düşündüğün şeyler, gerçekten senin istediğin şeyler mi?
Ruhsal tatmini alabilmek için nelerin farkında olmak lazım?

Havva Ateş

Hayatın içinde bazen öğreten bazen öğrenen konumdayız, hem öğrenci
hem öğretmen halleri.
Ancak öğretmenlik bu durumların çok daha üstü çünkü,
sadece öğretmeyi meslek edinmiş kişidir öğretmen ve kutsaldır bu meslek.
Küçücük çocuklarımızı, tazecik beyinleri teslim ettiğimiz güvenilir ellerdir onlar.
Bilgiyi sevgileriyle harmanlayıp sunduklarından, cansız kaynaklardan
edindiğimiz bilgilerden farklıdır onların bıraktığı izler. Sorumlulukları öyle
büyüktür ki verdikleri her bilginin vebalini taşıyacaklarının bilincinde
olduklarından, sürekli bilgilerini tazelemek ve doğrulamak adına ışığa doğru
yürürler. Her daim aydınlanırken aydınlatırlar çünkü onlar ışık işçileri ve
emekçileridirler.
İlkokul öğretmenim Hüsne Bali'yi , lise öğretmenlerimden Vildan Güzel'i hiç
unutamıyor olmam bilgilerini sevgileriyle harmanlayıp ruhuma da dokunmuş
olmalarındandır.
Zihinle birlikte ruha (kalbe)dokunmayı da başaran, başta başöğretmen Mustafa
Kemal Atatürk olmak üzere bütün öğretmenlerimizin bu gününü kutluyorum.

Havva Ateş

Yaşam yolculuğumuzda kiminle ne zaman ve nerede ne amaçla karşılacağımız
bir tekamül sürecidir. Bu yolculukta kimisiyle çok kısa, kimisiyle daha uzun
süreçler geçiririz.
Ancak, hayatımızın merkezine koyacağımız yada bizi merkezine koyacak
insanlar da olacak.
Sizi evdeki bir çiçek gibi; gelişen, değişen büyüyen bir canlı varlık olarak gören
sevgili/eş yada dostlarınız varsa... Sizi değiştirip dönüştürme, kendine
benzetme uğraşına girmek yerine, keşfedilmesi ve anlaşılması gereken bir
insan olarak gören ve destekleyen sevgili/eş yada dostlarınız varsa...Onlar
ömür boyu ruhunuzun dostları olacaktır. İnsanın, bilinçli olmaya devam ederek
ve sezgilerini kullanarak gerçekleştireceği tekamülünde sevgili/eş ve dost
seçimi çok önemlidir.
Bilincimizi giderek yükseltmek ve sezgilerimizi farkedip kullanmak adına neye
yada nelere ihtiyacımız olabilir?

Havva Ateş

Öyle bir an yaşarsın ki ; çalışmadığı yerden gelen sınav sorularına şaşırıp
kalan öğrenci misali bakakalır, zihnen ve bedenen oracıkta çökersin. Bizler de
yaşam okulu karşısında hep öğrenciyiz bildiğiniz üzere...
İnsanlar, bir çöküntü yaşadıklarında genellikle üç duygu durumundan birine düşerler.
Zihin bulanıklaşır, ardı ardına alakalı alakasız fikirler beyne hücum ederler.
Kendini hiç tanımadığın bir yerde, tanımadığın insanların arasında gibi
görürsün. Çünkü, kimsenin sıkıntılarını sempatiyle paylaşmadığını hissedersin.
Ya da derin bir kuyuya düşmüşsün de çıkışın imkansız gibi sanırsın. Bu
esnada zihin en eskilere, taa çocukluktan ihtibaren (özellikle çocukken) başına
gelen, hesabı görülmemiş ve düzeltilmemiş adaletsizlikleri gözünün önüne getirir.
Bu halleri, farkındalığın ve alacağın profosyonel desteklerle aşabileceğini biliyorsun...

Havva Ateş

Kaç kez dilinin ucuna geldi de sustun söyleyemedin?
Kaç kez karar aldın, tamam konuşacağım her şeyi dedin de karşı karşıya
geldiğinde yutkundun.
İpteki düğümleri çözmek kolay da ya boğazındaki düğümlerin? Nasıl da
huzursuz ediyor seni farkındasın...
Su gibi olmalısın oysa, boğum boğum engeller oluşsa da bir yolunu bulup
akmalısın gerekli olan yere.
Peki bu düğümlerin nasıl çözülecek bilmek istemezmisin?

Havva Ateş

Bazen bir kitap okurken, bazen dinlediğin bir şiir yada şarkı sözü öyle derinden etkilerki seni, dönüm noktaların olur.Paplo Neruda' nın bu şiiriyle tanıştığımda onyedi yaşındaydım, ismini kendimce "yaşarken ölenler" olarak değiştirmiştim. Bu dünyadaki tekamülünü tamamlamış yaprakları toplarken düştü aklıma yine, sizlerle de paylaşmak istedim.

yavaş yavaş ölürler
seyahat etmeyenler.
yavaş yavaş ölürler
okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

yavaş yavaş ölürler
alışkanlıklarına esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
bir yabancı ile konuşmayanlar.

yavaş yavaş ölürler
heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

yavaş yavaş ölürler
aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar.

Havva Ateş

"Aslında ben şöyle olmasını istiyordum, orda tam da böyle davranmalıydım, bunları söylemeliydim", diye kurduğumuz cümlelerimize dikkat edelim. Olaylar bittikten sonra,kendi kendimize durumları değerlendirirken uçuşur zihnimizde bu cümleler.İçsel bir huzursuzluk, mutsuzluk hakimdir o değerlendirme anında. Orda öyle davranan bizsek, şuan bunları düşünen kim?
Asıl biz olan yanımız, bize sessizce konuşan baskıladığımız bu tarafımız olabilir mi?
Orda, o AN'da bütünlüğümüzü koruyabilmemiz mümkün...
Kendiliğimiz arasında mesafe oluşturan etkenler nelerle alakalı olabilir?

Havva Ateş

Gün olur, an gelir çevrendeki her şey sis bulutunun altında kalmışcasına silikleşir ve belirsizleşir. O anlarda yaşam anlamını yitiriyor gibi gelir sana, paniklersin. Oysa ki; yeniden ve daha güzelini oluşturmak adına bir süreliğine dışarıya, olmakta olana seyirci kalman isteniyordur. İçeriye bakman ve "ben şimdi bunları niye yaşıyorum" diye sormanda bekleniyordur ayrıca. İçine yönel ve cevabın ordan gelmesini bekle, gelecektir. Oldu da anlayamadın cevabı, çözemedin olup biteni profosyonel destek alacaksın o vakit. Yüreklerimizde umudun yükselişi oldukça, yaşadığımız bu silik, bu sis dalgasıyla örülü süreçlerimizden tekamülümüzü tamamlayarak çıkacağız bilmelisin...

Havva Ateş

Yaz çıktı gitti kapıdan, kış girmek üzere. Nasıl da işliyor süreç öylece kendi akışında. Bizlerin zamana müdahalesi, getireceği şeyi zamanından önce istemek değil, istediğimiz o şeye sahip olduğumuzdaki hale hazırlanmak olmalı.Eğer istediğimiz şeylere sahip olmak için zamanı zorlar ve avans istemeye kalkarsak bedeli ağır olabilir. Örneğin bir ağaç sönmemiş kirecin ve aşırı sıcağın yardımıyla, bir kaç gün içinde yapraklanmaya, çiçek açmaya ve meyve vermeye zorlanabilir bu mümkün. Ama sonra kuruyup gider. Bir hastalığın var ve sen bir an önce ondan kurtulup iyileşmek istiyorsun, oysa onun kronikleşmemesi için sürecini tamamlaması gerekiyor. Kendi halinde akan zamanın gidişini hızlandırmak en pahalı girişimdir, faizi epeyce kabarık olur.
Zoraki oldurmak değil de bazen sadece olma halini yaşamak yerinde olacaktır.
Şimdi; çabucak olsun, hemen onun öyle olmasını istiyorum dediğin olayları ve durumları bir daha gözden geçir bakalım ne bedeller ödetmişti sana...

Havva Ateş

Açık havada her gün yaptığım yürüyüşümü yapıyordum biraz önce. Parka girdiğimde bankta oturan bir bayana takıldı gözlerim, yavaşladım. Çantasını temizliyor, içinden bir şeyler alıp yere atıyor. Çok değil 3-4 metre uzağında çöp kovası var. Yanına oturdum selamlaştık ve sohbete başladık. Yandaki okuldan gelecek çocuğunu bekliyormuş, kızı üzerine hoş bir sohbetimiz oldu. Eğildim, onun attığı kağıt parçalarını yerden topladım.
Mahcubiyetle gülümsedi, "Ne yaptığımın hiç farkında değilim ama yanlış yaptığımı farkettirdiniz, lütfen verin ben çöpe atayım" dedi. Birbirimize bakışıp gülümsedik.
Her birimiz, ne çok doğru şey biliyoruz lakin uygulamada başarılı olamıyoruz. Senin ne tür tezatların var farkındamısın? Yaşam için sadece bilmek yeterli mi, eyleme dönüştüremedikten sonra...
Sadece, eğitim ve öğretimin birbirini tamamlayacak şekilde verilememesi mi bizleri bu sonuca götürüyor acaba?
Ya da bildiğimiz onca doğru şeyi içselleştirememiş olmamızın altında başka bilinçaltı kayıtlarımız olabilir mi?

Havva Ateş

Hepimiz özel ve teksek, diğer herkesle tam bir uyumluluk durumumuz söz konusu olabilir mi?
Toplumsal normları,eğitim sisteminin diretmelerini, dini bir araç olarak kullanan kişilerin sözlerini körü körüne uygulamayan "uyumsuzlar" olmasa ne olacağını bir düşünelim mi?
Beethoven, Mozart, Galileo, Tesla ve bunlar gibi insanlık tarihinde çığır açmış insanlar olmayacaktı ve bizler onların sağladığı nimetlerden faydalanıyor olamayacaktık.
Bu durumda uyumlu olan normal, uyumsuz olan anormal teşhisi ne denli doğru?
Hayat, uyumla uyumsuzluk arasında gidip gelen bir salıncaksa kendi tarafımızda sallanıp keyfini çıkaralım.
Ancak, herkes kendisiyle tam bir uyum içersinde olabilir. Bu uyumla ruh, beden ve zihin dengesini kurabilir. İşte burada kopukluk varsa, onun üzerinde çalışma gerektirebilir.
Kendi içindeki uyumun bütünlüğünü sağlayabiliyor musun?

Havva Ateş

En mutlu ülke az yada çok ithalat yapmaması gereken ülkedir. Çünkü ihtiyacı olan her şeyi kendi topraklarında, kendi imkanlarıyla ve değerleriyle yaratmış ve başarmıştır. Aksi durumda her şeyi dışardan almaya kalktığında "vermiyoruz, yada şu şartlarda..." dendiğinde, ya bitersin yada onlara özğürlüğünü verirsin. Bu durumlar, içinde bulunduğumuz coğrafya da çok tanıdık farkındasın.
Kendini bir ülke olarak düşün...
Mutluluğunun kaynağı içe mi bağlı dışa mı?
Aristotales," mutluluk kendi kendine yetenlerindir" der, kendi kendine yetebiliyor musun peki?
Yaşamın her çağında, insanın kendinde sahip olduğu şey, mutluluğun sahici ve biricik kaynağıdır. Öncelik, o kaynağı keşfetmek ve aydınlatmak olmalı, ışık ordan yansımalı dışarıya.
Bu kaynağa erişmek ve zihinselliğini yükseltmek için neler yapabileceğini biliyor musun?

Havva Ateş

Suda kendini gördüğünde aslında orda iki kişi vardır. Biri suya bakan sen, diğeri suya yansıyan sen. Suya bakan arkedip yani orjinalin, sudaki ise kopyadır.
Mesela; hiç yılanla karşılaşmamış olmana rağmen, düşüncesinin bile korkuttuğu kimdir?
Bu ve bunun gibi bizlere yapılan onca genetik hafıza transferlerinin özümüze etkileri neler olmuştur hiç düşündün mü? Bir takım durumlarla karşılaştığında, " bana kalsa ve insanlardan çekinmesem şöyle yaparım" diyen kim?
Kendi kendine kaldığında düşündüğün o şeyler, gerçekte yapmayı çok arzuladığın o istekler, bastırdığın o duygular kime ait?
Ruhunun derinliklerinden, "burdayım!!! diye haykıran kim duyuyor musun?
Bu durumda suya bakan mı orjinal, suya yansıyan mı?
Kendini anlama yolculuğuna ne dersin...?

Havva Ateş

Son seanlarımda ağırlıklı olarak çocuklara denk geldim, yani 18 yaş altına.
Hiperaktivite bozukluğu, dikkat eksikliği, durduk yere ağlama halleri ve çok sessiz olduğu iletişim kurulamadığı tarzında nedenlerle başvuruldu. (Bu durumlar, derslere yansıdığı için farkediliyor genel de ) Seans süresince ortaya neler mi çıkıyor?
Sevgisizlik ve ilgisizlik...
Ebeveyn olarak ne zaman çocuğunla bir birey olarak; okulu, sınavı yada harcamaları dışında sohbet ettin? Ne yada neler hissettiğini, bugün ve yarınlar için neler düşündüğünü soruyor musun hiç? Korkuları, endişeleri var mı, varsa birlikte neler yapıyorsunuz?
O sınavlar verilir, o okullar biter, yaşadın biliyorsun. Ancak, yüreklerdeki sevgisizlik ve yalnızlık hissiyatı öyle bir çöreklenirki bünyeye , çocuğun sonraki hayatının harcı olur. Ne inşa ederse etsin, harç problemli olduğundan bina yani bünye hep sarsılacaktır. Burada ebeveyn olarak lütfen kendi çocukluğunu düşün...
Çocuk,masumiyetiyle dünyaya gelir ve o masumiyet biz müdahale etmediğimiz sürece ölene dek devam eder. Bütün bilgiler ve değerler, onların hard diskinde zaten mevcut.
Genetik kodlarını çözemediğimiz, içinde barındırdığı değerleri anlayamadığımız çocuğumuzla, kan bağımız olsa da yabancısı olmaktan öteye geçemeyiz.
Bilin ki çocuklarımız, yarınlara göndereceğimiz canlı mesajlardır.

Havva Ateş

Öğle arasında iki arkadaş kendi alanlarında yarışmaya sunulan yeni proje üzerinde sohbet ediyorlar.Uzun boylu olan arkadaş diğerine " ben senin yerinde olsam o projeye aday olurdum ve kazanırdım "dedi. Bunu duyan arkadaşı ona dönerek dedi ki, "seni bu projeye aday olmaktan ve kazanmaktan alıkoyan ne?
Hepimizin, burdaki arkadaşlar gibi, kendi şartlarımızda elimizden gelenin en iyisini yapmak yerine, “başkalarının yerinde olsaydık” neler yapacağımıza odaklandığımız zamanlar olmuştur. Bizi böyle düşünmeye yönlendiren nedir? Başarmak istediğiniz bir hedefi düşünün. Bu hedef ayda en az 2 kitap okumak, sigarayı bırakmak, zayıflamak, o işi almak ya da üniversite sınavını kazanmak olabilir. Hedefinize ulaşabilmek için neler yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Bu yapmanız gerekenleri niçin yapmanız gerektiğini de biliyorsunuz.
Isterseniz nereden başlayabileceğinizi ve işleri nasıl yapabileceğinizi de biliyorsunuz.
Yapmamakla neler kaybettiğinizi, yaparsanız neler kazanacağınızı da biliyorsunuz. O işi yapmayı istediğinizi de düşünüyorsunuz.
Ama yine de yapmıyorsunuz.
Bir türlü ilk adımı atamıyor, eyleme geçemiyorsunuz. Yada eyleme geçtikten sonra yarı yoldan vazgeçiyorsunuz. Hiç düşündünüz mü; sizi durduran bilinçaltı kalıplarınızın neler olabileceğini?

Havva Ateş

Biz insanlar neler biriktiriyoruz?
Her şey...
Görüşmesek de, anlaşamasak da bir sürü insan mesela.
Yediğimiz, içtiğimiz şeyler yağ ve kilo olarak birikiyor bir çoğumuzda.
Duygularımız; halledilmeyen, netleştirilmeyen ama zihnimizde bir yerde öylece duran...
Çöp biriktiriyoruz; iki yıl öncenin faturaları, evrakları çekmecede.
Bir gün giyeriz dediğimiz kıyafetler, kullanırım dediğimiz eşyalar...
kabul etsekde etmesekte hepimizde bir parça vardır aslında. Normal şekilde varsa sorun olmaz zaten.Ya normalin üstüne çıkmış ve yaşamımızı zorlaştıracak aşamaya gelmişse o zaman israf istifçileriyiz...
Çözümüne gidilmemesi durumunda ruhsal ve fiziksel, ciddi sonuçlarla karşı karşıya kaldığımız bir gerçek.
Peki sen onlardan birimisin?
Sana bu durumları yaşatan ne tür bilinçaltı kalıplarına sahipsin?

Havva Ateş

Beynimizi ne mutlu eder ve biz niçin tersini ve farklı olan bir şeyler yapmalıyız?
Her gün standart yaptığın şeyler sana sıkıcı gelmiyor mu? "Hem de nasıl,her gün aynı " dediğini duyar gibiyim...
Hadi yarınları başka kılalım ve dikkat kesilelim. Nöronları ters köşe yapıp şaşırtalım mı?
Sağ elinle yaptıklarını sol elinle yapmaya çalış mesela. Sokağınızdaki sadece gördüğün o ağacın yanına git, elini dokundur ve "iyi ki burdasın, farkındayım," de, gerçekten varlığını hisset.
Hiç tanımadığın bir kişiye çok iyi tanışıyormuşsunuz gibi hal hatır et, bırak o düşünsün "acaba nerden taşınıyoruz", diye.
Aracından in, toplu taşımaya bin ve ordaki insanları gözlemle mesela...Sendeki onları, onlardaki seni seyret.
Öylesine bir iyilik yap kendince bugün birilerine.
Yani normalde ne yapıyorsan, bugün onun dışına çık, ya da hiç yapmadığın bir şeyler yap. Yatarken o gününü bir düşün; kalbine ve bedenine odaklan, nasıl hissediyorsun?
Sonra da başta sorduğum soruyu düşün lütfen...
Güzel ve farkındalıklı bir gün diliyorum.

Havva Ateş

Gidebileceğin bütün yolların kapanmış gibi görünse de yeni yollar açılacağı içindir, sabret.
Karanlığa düştüğün bir zaman dilimindeysen, gözlerini dışarıya değil içeriye çevirmen isteniyor olabilir farket.
Ne diyor usta Neşet ertaş, " darda kaldım diye umutsuz olma, yok iken dünyayı vareden vardır."

Havva Ateş

Insanoğlu biyolojik olarak hava, ateş, su ve topraktan oluşmuştur. Varlık aleminin en güçlüsü olarak kabul edilen ateş, içinde hem iyiliği hem de kötülüğü barındırır. Bir taraftan yakıp yok ederken, diğer taraftan ısıtır ve pişirir.
Köyde bir akşam üzeri...Öncelikle ısınmak niyetimiz, sonrasında mısır pişirmek.
Saygıyla oturdum karşısına seyrediyorum... Odunların tutuşunu, rüzgar eşliğinde büyüyen ve büyüdükçe renk değiştiren halden hale giren ve bedenime vuran sıcaklığını. Kordan köz olan ve nihayetinde kül olan o haller, tıpkı bizim gibi...
Antikçağ düşünürlerinden Herakleitos" dünya alevlenip sönen ama daima canlı kalan bir ateştir" diyerek ateşi varlığın özü olarak işaret eder. Her birimizde kendi içimizde küçük birer dünya olduğumuza göre, hatırla ateş olduğun hallerini...Yıkıp yakan öfkeni, aklının devre dışı kaldığı sağlıklı düşünemediğin hallerini hatırla.
Bu halin sana ve çevrene verdiği zararları getir gözlerinin önüne.
Sonra düşün üç halin daha var; o içinde bulunduğun halde su olup dinğinliğinle akabilir, toprak olup besleyebilir ve hava olup nefes alıp nefes verdirebilirsin de.
Ruhunun girdiği bu halleri farkındalığınla kontrol edebilmek için neye yada nelere ihtiyacın var?

Havva Ateş

"Mutsuzluğu tatmadan hep mutlu olmak isteriz.Oysa nelerin bizi mutsuz ettiğini bilmeden nelerle mutlu olabileceğimizi nasıl bilebiliriz" der, Sıgmund Freud.
Çocukluğumda büyüklerimden sık duyduğum bir cümle vardı," Allah sevdiği kullarına dert verirmiş". "Mümkünse beni sevmesin o zaman" derdim içimden. Çocukluğuma verip beni ciddiye almadı ve peş peşe sıraladı şükürler olsun, bugünkü beni varadebilmek adına...
O zaman anlayamadığım kadim bilgi içerikli o cümle,kitaplar yazdıracak kadar derin manalar içeriyormuş meğer.
Tanıdığım güne lanet olsun dediğin kadın/ erkek o kişiyi tanımamış olsaydın eğer, o tarz bir insanla mutlu yada mutsuz olup-olamayacağını anlayabilirmiydin düşün?
Böyle bir yaşam, böyle bir evlat böyle bir ilişki ısmarlamadım diyorsun ya, tekamülün yani olgunlaşman için onlar gerekli. Sürecin uzamaması senin farkındalığınla alakalı.Şayet içindeki mesajları doğru anlar ve tecrübe edersen döngü hızla tamamlanır. Aksi durumda alman gerekeni alana dek kişiler ve zaman değişir, olay tekrar eder ve sen aynı karmaşayı yaşamaya devam edersin.
Bizler tekamül ettikçe maddesel nefsani koşulların üzerine yükselmiş olan varlıklar haline gelecek ÖZ' le buluşacağız.
Yaşamında olup biteni okumanda yardımcı olmamı istersen;

Havva Ateş

Neleri ne kadar merak ediyoruz?
Mesela; ayın sadece bir tarafını görüp diğer tarafını göremiyor olmamızın nedenini mi?
Erhan Kolbaşı'nın son kitabı NOVUS'ta dünya dışı varlıklarla temas deneyimini anlatan ülkemiz insanlarının yaşadıklarını ve paralel evrenleri mi?
Antartika Kıtası'nda yapılan ve herkesten gizlenen araştırmaların içeriğini mi?
Sular seller gibi yaşamımıza akan teknolojik gelişmelerin bu dünya insanının buluşu mu yoksa yardım aldığı başka varlık türleri olup olmadığını mı?
Seçilen siyasetçilerin halka ve hakka verdikleri sözleri seçildikten sonra neden yerine getiremeyişlerini mi?
Hadi günlük kaygılar içinde bu türden zihinsel çabalardan kaçındın, ya kendinle ilgili...?
Her gün ağrıyan beline ve dizlerine(başka fiziksel ve zihinsel sıkıntılar da olabilir) doktorların ciddi bir neden bulamadıkları halde, neden ağrıyor olabileceğini mi?
Korktuğun her şeyin neden başına geldiğini mi?
Neden hep aynı şeyleri yaşıyor olduğunu mu?
Hiperaktivite bozukluğu yada dikkat eksikliği olarak görülüp ilaçlarla uyuşturulan çocuklarınızın durumunu mu ?
Varlığımızı anlamlandırmak adına yaşamı merak etmemiz gerektiğine dair öylesine seçtiğim bir kaç örnekten ibaret bunlar.
Kendini ve kendinde olup bitenin nedenini merak etmekle, varlıksal sorgulamalarla başlar değişim. Kendini merak eden, kendinin farkına varan kişi dünya ile olan bağını da çözmeye başlayacağından döngü tamamlanmaya doğru yön tutar.
Bütünün parçası olmanın bilinciyle, yolculuğun kendi içine olsun...

Havva Ateş

Ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eden, bir ulusun büyük zaferi bugün.
Her insani başarının ardında başlangıçta; istisnasız tek bir insan- bir birey ve onun düşü vardır.
Doğudan batıya,güneyden kuzeye yürekleri aynı amaç için atan, ortak bir düşte biraraya gelen halkların zaferi...
Ne zahmetlerle,ne zorluklarla ne çok kayıplarla bu zafere ulaşıldı biliyorsun...
Peki, senin bireysel zaferlerin neler? Kendi zaferine giden yolda ne tür zorlukların var?
Engel olarak gördüğün aslında kendin, daha doğrusu farkında olmadan edindiğin bilinçaltı kayıtların olabilir mi?

Havva Ateş

İstediğin birinin senin yaşamına gelmesi, ya da senin birinin yaşamına gelmen...

Kariyerinde istediğin yere gelmen...
Yaşamında olmak istediğin yere gelmen...
İster deneyimlerinle, ister telkinle ya da her ne sebep olursa olsun öğrendiğimiz çaresizliklerimiz ve iç sesimizden çok başkalarını dinleyen halimiz istediklerimize ulaşmamızın önünde duran Kafdağı'dır.
Şimdi bir düşün bakalım, geçmişte çok istediğin o şeye sahip olmak için bütün engelleri aşmadın mı?
İstediğimiz o şey; rahmet olup yağmamışsa içimize, gökkuşağı olup sarmamışsa ruhumuzu, sözü aşıp değmemişse öze , engel gördüğümüz bir Kafdağı'mız her zaman olacaktır.
Kendinden çok emin şekilde ve aşkla neyi istedin de olduramadın yaşamında?
Dilin isterken, kalbine o aşk ateşini düşürememiş olmanda ne tür bilinçaltı kayıtların olabilir acaba bakalım mı?

Havva Ateş

Neden hep ben?

Neden hep aynı şeyler?

Kişiler ve durumlar değişiyor gibi görünse de aslında farklı kılıklarda, farklı kimliklerde , farklı yer ve zamanlarda aynı şeyleri yaşamaya devam ederiz.

Peki neden olur bütün bunlar düşündünüz mü?

İstemiyor olmamıza rağmen yaşamımıza hep aynı tarz kadın ya da erkeği çekiyorsak, sürekli aynı tarz problemleri yaşıyorsak nedenleri var...

Ne yaparsak yapalım ve hangi planı takip edersek edelim hiç bir zaman hedeflerimizi tutturamıyorsak...

Çok çalışarak yeterince para kazandığımız halde birikim yapamıyorsak nedenleri var... Merak ediyor musun...?

Havva Ateş

Doğa ile insan arasındaki işleyiş aynıdır esasında... Bazı bölgelerde 3 ay, bazı bölgelerde 6 ay üzeri karla kaplanan doğanın kendini üzdüğü, karı üzerinden silkeleyip attığı ve kara kızdığı için, baharda yeniden uyanmadığı görülmüş müdür?

Karların erimesiyle üzerine akın akın gelen suya engeller koymaya çalışan toprağı ve dereleri gören oldu mu?

Yazın bitmesiyle sıcak yerlere göç eden kuşlardan; " burda kalayım da kendi şartlarımı oluşturayım " diyerek canı pahasına mücadele eden türler var mı?

Bütün canlılar yaşadıkları çevreyle içgüdüsel olarak bir denge kuruyor. İnsanlar hariç...İnsan tüm doğal kaynakları tüketene kadar ,doğal akışa müdahale ederek oraya yayılıyor. Her şey aslına uygun davranırken bir tek insan doğasına uygun davranmıyor. Bu şekilde yaşamını sürdüren bir organizma daha var. Ne biliyormusunuz?

Virüsler...

İnsanda oluşan sıkıntıların temelinde, doğasına uygun davranmayışı yatıyor olabilir mi?

UYANIŞ İÇİMİZE OLSUN...

Havva Ateş

İnsan , kendi iç yolculuğunda denemekten vazgeçtiğinde, değişimi zahmetli ve çok uğraşı gerektiren bir süreç olarak görmeye başladığında kurtarıcısını beklemeye başlar.

Çerçeveyi daha da büyütüp bakacak olursak; memnun olmadığımız her türlü durum bireyde başlar ve topluma yansır. Sonra da toplumda daha da büyüyüp bireye tekrar döner bumerang gibi...

Sen kendini değil bir kurtarıcıyı arıyorsan o hiç bir zaman gelmeyebilir.

Kendinin kurtarıcısı sensin, içindeki SEN'i tanı...

Havva Ateş

Dünya senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle,kıymetlerle gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden olmayanlarda çok yaşasın ki sen de yaşa. Hele birde onun gözünden gör şu fani dünyayı. Herkes beyaz olsa o zaman beyazı farkedemeyiz ki.Ve yahut siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. O yoksa sen de yoksun. Ne anlamın kalır, ne rengin belli olur ne de tadın ...

Beni ben yapan yegane şey, benden olmayandır...( hükümet kadın2) Yaradan, bunca farklılıkları yaratmışsa hikmetleri olsa gerek. Fotokopi gibi çoğaltmakda mümkündü oysa

Farklılıklardır insanı geliştiren, ilişkileri zenginleştiren yaşamı güzelleştiren... Senin diğerlerinden farklı tarafların neler? Ne tür farklılıklarla renk katıyorsun dünyamıza?

Havva Ateş

Çocukluğunda yaralanmamış insan var mıdır? Bir yolculuğa çıkalım...

Meşhur misafir odalarımız, çocukların asla girmemesi gereken yerlerdi.Bu odalarda misafire güzel sofralar kurulur, çocuklar mutfakta özensiz diğer masa kadar şık olmayan bir sofrada yemek içmek zorunda bırakılırdı.Anne-babanın farkında olmadan yaptıkları bu muamele bile, çocuğa kendisini değersiz hissettirmeye yetiyordu.

"Sen sus çocuksun ", "sen yapamazsın bırak" , "sen götüremezsin kırarsın" ve devam eden onca cümleler...

Bütün bunlar unutuldu geçmişte mi kaldı, sadece üzeri kabuk bağlayıp geri kalan hayatımızı etkiledi mi?

Adam yerine koymadığımız çocuklardan büyük adam olmalarını beklemek...Kendini tamir etmeden, çocuğunu inşa etmen mümkün mü???

Havva Ateş

"Hatırım için", "haydi bu da benim için" , "beni seviyorsan" ,"amannn elalem ne der" ve daha nice sihirli sözcükle öğretilmiş bir hayatı sürdürmeye mahkum ediliriz çocukluk yıllarından ihtibaren.

Öyle ki hayat artık bizim hayatımız olmaktan çıkar ve çevremizdeki insanları mutlu etme seanslarına dönüşür.

Duyduğum en temel şikayet, "ondan hiç bir şey istemedim, tüm hayatımı onun mutluluğuna adadım ama o... diye başlayan cümlelerin bir nedeni olsa gerek...

"Ruhunuzu, yüreğinizi alabildiğine doldurun" diyen Goethe'yi anıyor yürek. Olduğunuz yerden asıl kendi hayatınızın içine inip, kendinizi yaratmak için neye ihtiyacınız var?

Havva Ateş

Hepimiz huzur ararız, huzur bulmak istediğimizi söyleriz. Peki ama huzur nedir? Küçük bir çocuğun yüzündeki gülümseme mi? Yoksa sevgilinin kollarında hissedilen sıcaklık mı ? Yaratıcıya sığınıp onun varlığına kendini bırakmak olabilir mi? Bir parçacık çikolata ya da insanların ve sorunların ulaşmadığı uzak topraklarda sakin geçirilen bir gün mü ? Gürültünün sıkıntının ya da zorluğun içinde bile yüreğimizin sükunet bulması mı acaba? Siz en son hangi güzelliğin için de hissettiniz huzuru...?

Havva Ateş

Değişim, arayış, kaçış,keşif, özlém ve kavuşma.

Bir hayalin en güzel yerine "Merhaba" demek için nasıl da yaslanılır o pencerenin camına.

Yolculuk içerisinde bir başka yolculuk elbette şahane keşiflere götürür insanı...En çok da kişinin kendisiyle derinlemesine konuşması olur uzayıp giden yollar.

Kendini bulmanın ilk durağıdır çocukluk...Çocukluğunun geçtiği yerler, anıların, yaşadıkların yaşayamadıkların...

Hoş geldin kendine Havva, nasılsın bugün?

Sizin yolculuğunuz ne zaman kendinize?

Havva Ateş

Kendini koruma içgüdüsüyle başlayıp, toplumdan hatta kendinden bile uzaklaşma durumudur aslında.

Hepimiz, bazı insanların zamanla tanıdığımızdan farklılaştığını, bize sunduğu kişilik tipinin nasıl da değiştiğini gözlemleriz ve şaşırırız...

Bu durumu tetikleyen karşı taraf mı yoksa biz miyiz?

Ne tür korkularımız bize maske taktırır? Bu arada özümüz ne durumda?

İnsanı yorgun kılan hayat değil, taşıdığımız maskelerdir...

Mutlu olmanın ilk kuralı kendin olmaktır.

Kendin olmaya cesaretin var mı?

Havva Ateş

Olmayan şey, yoktan var edilemez.

Nefret ve kin, sevgi ve hoşgörü insanın özünde varolan duygulardır.

Kendimizi rehber alalım...

Kimi seviyoruz, kimden nefret ediyoruz? Daha önce sevdiğimizden şuan neden nefret ediyoruz, daha önce nefret ettiğimizden şuan neden nefret etmiyoruz? Bunun nedeni düşüncelerimizdir, değişen şey düşüncelerimizdir çünkü.Bütün mesele dengede olmak ve insan varlığını sürdürmekte asıl gerekli olan duyguları besleyip büyütmektir.Sevgi ve hoşgörüde okyanus, önyargıda bir damla olabilmektir.

Pekii, sen dengeni nasıl sağlıyorsun...?

Havva Ateş

En uzak mesafe ne Afrika'dır, ne Çin ne Hindistan. Ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...

En uzak mesafe; iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan. Can Yücel...

Karşındakini anlayabilmek için , iyi bir dinleyici olmak gerek önce.Farkındalığımızı arttırarak hissettiklerini hissetmeliyiz sonra.Ve anladığımızı göstermek için çözümler üretiriz soruna.

Kendi duygularımıza açıksak, farkındaysak duygularımızın, başkalarının hislerini okumayı da o kadar iyi beceririz...

Karşımızdakini doğru anlayabilmek için, kendimizi onun yerine koyabiliyor muyuz?

Havva Ateş

Temelini SEVGİ oluşturur.

Çocuğun,olduğu gibi kabul edilişi ve yaratıcılığının desteklenmesiyle yükselmeye başlar.Kendini gerçekleştirebilme ortamını yakalamışsa zirve yapar.Yaşamına dair temel taşlardan biri daha yerine oturmuş olur.

Artık kişi, sevgi ve anlayışla kusurlarına güler ve sonuç ne olursa olsun davranış ve seçimlerinin tüm sorumluluğunu üstlenir.Dünyayı ve içindeki canlı cansız her şeyi önemser ve sever.

Hayat düsturu;" Sana yapılmasını istemediğin şeyi , sen de başkasına yapma!" olur.

O yaşama saygılıdır, yaşamda O'na...

Senin temel taşların yerli yerinde mi?

Havva Ateş

Hepimiz kafamızın içinde kendi kendimizle konuşuruz.Belki bu günkü planlarımızla ilgili,beĺki geçmişle alakalı ya da okuduğumuz bir şeyler üzerine...

Bu faliyetleri zihin gerçekleştirir.

Benim anlatmaya çalıştığım İÇ SES o değil.

Özümüzden gelen,ruhsal tarafımızdan gelen ses, kalp sesi.

Hani bir şey olur ve deriz ya "tühhh ilk aklımı dinleseymişim keşke!!!"

Aslında yaradılışımızda olan ama zaman içerisinde iletişimi kesip kaile almadığımız, küstürdüğümüz ses...Kendisini duymadığımız için köşesine çekilen ses...

Bir karar alırken, gözlerini kapat ve içini dinle.Cevap ordan gelecektir. Sen onu dinledikçe aldığın kararların seni mutlu eden kararlar olduğunu göreceksin.

Haydi bilge, iç sesini dinle, keşfet içselliğin sonsuz keyfini...

İç sesinle barışmak istermisin?

Havva Ateş

İnsanın varoluşunda yer alan, insanı tamamlayan bir bütündür, temel ihtiyaçtır sevgi.

Bebeğine bakarken , annenin gözlerindeki ışıltının çocuğun kendisini kabul edilmiş ve onaylanmış hissetmesine aracı olduğunu ve sağlıklı bir şekilde gelişmesinin başlangıcı olduğunu açıklarlar psikoanalistler.

Kendinden gün be gün uzaklaşan insanoğlu temel ihtiyaçlarıyla yan ihtiyaçlarını karıştırır oldu.

Önceliklerimiz; yüksek maaş,prestijli bir iş, fiziksel güzellik ve diğerleri kutsandı, temel ihtiyaçlarımız unutuldu.

Peki bunlar bize sevgi getiriyor mu? Evet, sahte sevgi ve ilgi...Ruhumuz tatmin oluyor mu?

İnsanlar nedense daha çok sevilip sevilmediğiyle ilgileniyor,sevip sevmediğiyle değil...

Birini gerçekten sevdiğinizi nasıl anlarsınız? Ya da gerçekten sevildiğinizi?

Havva Ateş

Kişinin kendine ve sınırlarına olan inancı ve azmini oluşturan temel taşlardan biridir.

Kişi kendisini değerlendirmeye alır.Kendinden memnun olup olmaması, kendini bedensel ve psikolojik olarak yeterli, güçlü, önemli, başarılı ve sağlam bulup bulmamasıyla ilgili bir kavramdır.Yani, kendimizi sevmek ve önemsemektir aslında.

Sen kendini ne kadar seviyorsun?

Sınırlarını kim neye göre belirliyor?

Havva Ateş

İnsanların ne yapacağını bilemediği,kendisine yön veremediği, ret ve kabullerini ortaya kararlılıkla koyamadığı psikolojik açıdan oldukça yıpratıcı bir süreçtir.

Bu sorun ağırlıklı olarak ilişki sorunlarında veya bireylerin geleceğine yön verecek kararları alma dönemlerinde yaşanmaktadır.

Senin karar vermeni engelleyen nedenler neler? Bunlar içsel kaynaklı mı dışsal kaynaklı mı?

Havva Ateş

Bilmelisin, gerçekte dünya senin elinde.

Şikâyetçi olduğun o erkekler var ya, onları sen yetiştiriyorsun, hepsi senin elinden geçiyor.

SEN, sevginin pınarısın.

SEN, sabrın kök hücresisin.

SEN, aklın merkezisin.

SEN, cesaretin kaynağısın.

SEN, insanlık tohumunun diğer yarısısın.

SEN, toplumun çimentosu, demirisin.

Yani sen DÜNYASIN...

Senin yetiştirdiklerin , seni 1 günle sınırlandıramaz bil.

Kendinin farkına varmak için neye ihtiyacın var?

Havva Ateş

Genetik korkularımız,

Zihinsel korkularımız,

Kültürel korkularımız...Liste uzayıp gider.

Bir şeylerden korkup,yüzleşmekten çekindikçe korku içimizde büyümeye başlar.Korkuyla yaşamanın bedelini zihin ve beden ağır öder. Kendi hayatımızı yaşayamaz, başkalarının hayatının seyircisi oluruz.Kendini tanıdıkça, içindeki cevher parlar ve sana fener olup yolunu aydınlatır.

Korkularımızın kaynağı nelerdir, niçin korkarız...?

Havva Ateş

Güvenin ilk şartı, dil ile kalbin bir olmasıdır samimiyet.

Çocuklara sorun; sevmiyorsa, "sevmiyorum"der.Yapmak istemiyorsa, "yapmak istemiyorum"der. Gayet net cevaplar alırız.

Kendinize bir bakın, hayatınızı bir gözden geçirin lütfen, durum ayni mı?

Boğaz sorunu yaşayanlar; söylemeniz, konuşmanız gereken neler vardı da yutkundunuz?

Mide sıkıntısı çekenler; aslında onaylamadığınız neyi kabul etmiş gibi görünüyorsunuz?

Dil ile kalbin ayrı düşmesinin faturasını kim ödüyor? Neden bu durumdasın?

Havva Ateş

Birinin anlattığı bir olay sende bir şeyleri titreştiriyor ve seni geçmisine, o anına götürüp kalbine dokunuyor.

Yıllar önce yaşadığın ve "unuttum" dediğin bir olay olur olmaz bir zamanda pat diye su yüzüne çıkıyor ve canını acıtıyor...

Oysa, aradan yıllar geçmisti ve bu gününü etkilememesi gerekiyordu değil mi?

Öyle değil malesef...

İnsan beyninin ne kadar bilgiyi ne kadar süre saklama yeteneği oldugu henüz çözülemedi.

Dolayısıyla yaşadığın her tür olumsuzluğu ÇÖP KUTUNA ( bilinçaltına) atmak yerine, onlarla yüzleşerek ve kabule geçerek bu gününü ve yarınını kurtarabilirsin. Nasıl mı?

Havva Ateş

Su kaynarken patatesi yumuşatır ama yumurtayi sertleştirir.Önemli olan içinde bulunduğun şartlar değil, senin ne olduğundur.

Kendini ne kadar tanıyorsun? Yaşamında hangi kodların var ve ne kadar etkililer? Hangi kodların seni mutlu ediyor?

Havva Ateş

Seç !!! dediler bu kafalardan birini, sanki senin kafan(senin dünya algın) yokmuş gibi, öyle değil mi?

Seni başka bir insan yapmak için elinden geleni ardına koymayan bu dünyada; sadece ama sadece kendin olabilmek, bir insanın girebileceği en kutsal savaştır.

Karar senin; ya herkes olursun kabullenip, ya da kendini bulur, özel kalırsın...

Kendin olmak için neye ihtiyacın var?

Havva Ateş

Ağlayan birini gördüğünde sen de ağlamaklı oldun mu?

Yanan ormanları gördüğünde ne hissettin?

Herhangi bir hayvanın vahşice öldürülmesi içinde ne uyandırdı?

Hiç bir anne-baba çocuğunu sevmediğini , ona sevgiyi gösteremediğini kabul etmez. Çünkü , onlar da öyle olduğunu düşünen anne-babalar tarafından büyütüldüler ve bu zincir devam ediyor...

Şayet öyle olmasaydı; her gün yolda, trafikte, iş yerinde, yazılı ve görsel medyada rasladığımız bir çok insanın yüzunde gördüğümüz donuk,anlamsız, boş, hüzünlü kibirli ve kavgacı yüz ifadeleriyle karşı karşıya kalırmıydık?

"İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar" der Yaşar Kemal.

Siz evrende ne kadar yer kaplıyorsunuz???

Sevgisizliği besleyen duygular neler?

Havva Ateş

Sabah yanımda cereyan eden bir diyalog.(Bağcılar Devlet Hastanesi)

Yaşlı amca görevli bayana soruyor;

- Kızım ,yeni ek binanız nerede?

- Yolun alt tarafında amca.

-Emin misin kızım?

- Kuran getir el basayım amca.

İnsanlar arasındaki en temel duygudur güven.Yemek, içmek gibi fizyolojik ihtiyaçlar kadar önem teşkil eder.Ancak böylesine önemli bir ihtiyaç olan bu duyguyla ilgili hep sorunlar yaşarız. Ya çok kolay güven duyarız ya da yoğun güvensizlikler yaşarız...Her iki halde de etkenler farklıdır.

Pekii, nelerdir bu etkenler?

Havva Ateş

Yiyorum yiyorum kilo alamıyorum diyenler var.

Su içsem yarıyor, aç dolaşıyorum diyenler var.

Şayet bir hastalık durumun yoksa, metabolizma yerli-yerinde çalışıyorsa bilinçli olarak yediğin içtiğin hiç bir şey sana KİLO ALDİRMAZ.

Beden size ihanet etmez, sizin kendinize nasıl ihanet ettiğinizi gösterir.

Pekii, neden kilo alıyoruz?

Bu durumda kilo almayla ilgili bilinçaltı kodlarına bakmak gerekir. Aşırı yeme isteğini tetikleyen duygu nedir? Yada yememeyi...?

Bilinçaltı neyin yada nelerin üstünü örtmek istiyor kilo aldırarak?

Havva Ateş

NEGATİF DÜŞÜNCELER=STRES

Fark etmesek de günün önemli bir bölümünü negatif düşüncelerle geçiriyoruz.Her şeyden şikayet etmek ve sürekli negatif düşünceler içinde olmak hem ruhsal hem de fiziksel olarak beynimizi etkiliyor.Dolayısıyla bu duygular stres yaratıyor ve hasta olmamıza sebep oluyor.

Unutmayın, arı ufacıktır fakat var olan en tatlı şeylerden birini üretir. Einstein'in dediği gibi, "Problemi yaratan beyinle problemi çözmek mümkün değildir."

Pekii, bu düşüncelerle başa çıkmanın yolları neler? Stresle nasıl baş edilir?

Havva Ateş

ÖFKE ???

Aklın alevini söndüren büyük bir rüzgardır. Öfke geçer ama kırgınlık bakidir, maddi manevi kayıplar bakidir.

"Öfkeye sarılmak,birine atmak için kavradığınız sıcak bir kömür parçası gibidir, yanan aslında SİZSİNİZ " der Buddha.

Pekii, öfkenin altında neler var? Bilinçaltı bu konuda nerelerden besleniyor? Bu duygu ilk ne zaman alevlendi?

REGRASYON( geçmişi iyilestirme) çalısmasına katılarak, bu duyguyu ilk yaşadığın a'na gidip onu orada iyileştirebilirsin. Ve sonrasını kurtarmış olursun.Öfkeni kontrol et...

Havva Ateş

İnsan neden yağmur yağarken içeri kaçar, kar yağarken dışarı koşar?

Kar yağarken duyulan huzur nedendir?Ortalık neden sessizliğe bürünür?

Hiç bir kar tanesi birbirine benzemez der bilimsel çalışmalar. Genetik yapısı birebir tutan insanda yoktur.(tek yumurta ikizleri hariç)

Senin parmak izini, kulak ve göz yapını diğer insanlardan ayrı kılan O' güç başka ne özellikler verdi sana ???

Sen de bir KAR TANESİ'sin, kendini keşfet ..

Havva Ateş